İlk yazımızda 2021 Ocak ayı itibariyle kıyı kanununa tabi alanlarda bulunan yapılarla alakalı yapı kayıt belgesi düzenlenemeyeceği, düzenlenmiş ise de iptal edileceğine ilişkin tek bir yasal düzenleme dahi bulunmadığını belirtmiştik. Bu sonuca varabilmek için devletin İmar Barışına ilişkin olarak getirdiği 3 düzenlemeyi de detaylıca belirtmiştik. Bu yazımızla ise yapı kayıt belgesi koruması latında olduğu için açık bir kanun maddesine dayanılarak bir türlü yıkılamayan kıyı kanununa tabi alanlardaki yapıların, başka yollarla (kanuna karşı hile, kıyas, genişletici yorum vs) yıkılıp yıkılamayacağını tartışacağız.
Her şeryden önce İmar Barışı uygulamasını düzenleyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu konuda ne düşünüyor bunu bilmemiz gerekiyor. Bunun için Bakanlığın internet sitesine baktığımızda, İmar Barışı uygulamasından faydalanmak isteyenlere yol göstermek için bir soru-cevap sayfası hazırlandığını görüyoruz. https://imarbarisi.csb.gov.tr/sss/5–hazineye-ve-belediyeye-ait-tasinmazlar-uzerindeki-yapilar adresindeki 4. soruda açıkça “Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan alanlarda (sit alanı, kıyı kenarın deniz tarafında kalan yerler) Yapı Kayıt Belgesi için başvuruyu Bakanlık mı yoksa kullanan mı yapacak. Yapı Kayıt Belgesi alındıktan sonra ecri misil alınmaya devam edilecek mi?” şeklindeki soruya “Bu alanı kullanan müracaatta bulunacak. Mevcut m² üzerinden ecri misil alınmaya devam edilecek.” şeklinde cevap verilmek suretiyle, vatandaşlara kıyı kanuna tabi alanlardaki yapılarla ilgili yapı kayıt belgesi alınabileceği ancak ecrimsil ödemeye devam edileceği bilgisi verilmiş ve vatandaş bu yapılara yapı kayıt belgesi alamaya özendirilmiş/ikna edilmiştir. Dolayısıyla varandaşların Bakanlıktan yani ilk ağızdan aldığı bu sevap sonrası edindikleri yapı kayıt belgeleri ile bu yapıların yıkılmaması konusudan kazanılmış hakka sahip olduğu tartışmasızdır.
Buna ek olarak, 2. yazımızda belirttiğimiz; Kıyı Kanununun bu kanuna göre yıkılması gereken yapılar için bu prosedürün nasıl olacağını ayrıca düzenlememiş oluşu sebebiyle bu kanuna göre yıkılması gereken yerlerin İmar Kanunu hükümleri uygulanarak yıkılabileceği durumu karşısında, İmar Kanuna göre yıkım gerçekleştirilebilecek midir sorusu gündeme gelmektedir. Kıyı kanunundaki düzenleme bütün imar kanuna yönelik bulunduğundan, imar barışı düzenlemesi bir İmar Kanunun Maddesi olduğundan ve İmar Kanuna göre verilmiş yıkım kararlarını durdurduğundan ötürü bu da mümkün görünmemektedir.
Yapı kayıt belgeleri geçerli olduğu sürece, Deniz-Çevlik yolu üzerindeki yapıların yasal olarak yıkılması izaha çalıştığım onlarca sebepten ötürü mmkün görünmediğinden, bu sefer de yapı kayıt belgelerinin iptali yoluna gidilmeye çalışılmış, bunun için açık kanun hükmü bulamayan idareler, mevcut maddeleri amacından daha geniş yorumlamaya çalışmıştır. Misal, tapusu iptal edilen ve sahiplerine tazminat ödenen yerleri, özel mülkiyete konu olamayacağı halde devletin özel mülkiyeti kabul ederek, anayasal mülkiyet hakkının ihlali gerekçesiyle verilen tazminatları da kamulaştırma bedeli olarak kabul ederek, ilk yazımızda belirtmiş olduğumuz “üçüncü kişilere ait özel mülkiyet” üzerindeki yapıya ilişkin olduğu gerekçesiyle iptal gerçekleşti. Oysa Anayasa gereği kıyıda özel mülkiyet kurulamayacağı gerçeği ya bilinmiyordu ya da görmezden gelindi.
Özetle, geldiğimiz noktada ne açık kanun hükümleri ile ne de kanuna karşı dolaylı yollarla; kıyı kanununa tabi alanlarda bulunan ve yapı kayıt belgesi koruması altındaki yapıların yıkılamayacağı ortadadır. Bakanlığın görüşü ve sözü de açık bir şekilde bu yönde olduğu gibi, aksi bir değerlendirmenin ülke çapında kaos yaratacağı (bilhassa tatil beldelerindeki kaçak oteller vs. sebebiyle), vatandaşların kazanılmış haklarını ihlal edeceği, bundan sonraki imar barışı uygulamalarına vatandaşların güvenemesi gibi yıkıcı sonuçları olacaktır.