30 Mart 2016 – Peki Ya Cari Açık?

Biliyorsunuz; pek vatanperver (!) İran asıllı Türk iş adamımız Reza ZARRAB, cari açığın %15’ini tek başına kapatmasının ardından ülkemizde geçirdiği soruşturmalardan bir şekilde aklanmış hatta kendisine devlet erkanı tarafından plaket vs verilerek adeta halk kahramanı ilan edilmişti. Tabi bir siyasiymişcesine koca Türk bayraklarının önünde kameralar önünde önceden hazırlanmış sorularla kendisini aklamaya çalıştığı şova hiç değinmiyorum.

Kendisi geçtiğimiz hafta Miami havalimanında ABD’ye ayak basar basmaz tutuklandı, biliyorsunuz. Bu gelişme ülkenin bir çok yerinde halaylarla konfetilerle kutlandı o da malumunuz. Hatta kendisini tutuklayan Savcı BHARARA’nın twitter takipçileri 3 günde toplam 100 kat arttı. Her ne kadar İç Anadolu’nun kahvehanelerinde “Bunlar hep Amariga’nın oyunu, bu adam cari açığı kapattı diye gözlerine battı emperyallerin” komplo teorileri ortaya atılsa da ortada bir suç olduğu kesin.

Şimdi çıkmış yandaş yazarlar, solcuları; “Bu adam Amerika’nın İran ambargosunu delmiş diye tutuklanmış. Ne biçim solcusunuz ki ABD ambargosunu savunur hale gelmişsiniz” gibi beyanlarla ABD uşaklığıyla itham etmeye başladılar. Oysa çok aydın (!) bu yazarlar; ZARRAB’ın ortağı Babek ZENCANİ’nin İranda idam cezası aldığını unutarak veya bilerek hatırlamayarak, eğer ZENCANİ İran’ın yararına ABD ambargosunu delmiş ise gerçekten neden bu cezanın kendisine reva görüldüğünü açıklayamamaktalar. Ortada ambargo delmekten daha büyük bir suç olduğu açık ki İran da harekete geçmiş. İddialara göre AHMEDİNEJAD’ın da başı ağırabilir, bilemiyorum.

Aynı yazarlar, fotoşop ile ABD’li savcı BHARARA ile eski dost yeni düşman Gülen Cemaati ile bağlantılı olduğu iddia ettiler. Yetmezmiş gibi bunun bir “ABD darbesi” olduğu bile iddia edildi. Biliyorsunuz bizim ülkemizde ucu iktidara dokunan her hareket darbe olarak nitelendirilir. Gezi darbe kalkışması, 17-25 Aralık paralel darbesi vs. örnekleri çok.

Dış basın bu tutuklamayı ilginç manşetlerle okuyucularına ulaştırmadı değil. Mesela İngiliz İndependent gazetesinin haberi “Erdoğan’ın uykularını kaçıracak tutuklama” başlığıyla verdiği yerel basınımızda yer aldı. Akabinde de Mecliste İstanbul Milletvekillerinden Eren ERDEM, TÜRGEV ile ZARRAB’ın arasındaki miyonlarca dolar olduğu iddia edilen bağışların ABD’de açılan dava kapsamında olup olmadığını içeren bir soru önergesi verdi. Meclisimiz de boş durmadı tabi, gece 23:10’da yapılan bir oylama ile Kişisel Verilerin Korunması yasa tasarısında “acil” bir ekleme yapıldı. Söz konusu madde sayesinde; ülkenin veya ilgili kişinin menfaatlerine ciddi zarar vermesi halinde kişisel verilerin yurt dışına aktarılması ancak 3 üyesi Cumhurbaşkanı, 4 üyesi Başbakan tarafından seçilen Kişisel Verileri Koruma Kurulunun izniyle gerçekleşebilecek. Tabi bu değişikliğin doğrudan ZARRAB ile alakalı olduğunu biz değil muhalafet milletvekilleri ortaya attı.

Gelelim neden bu olaya bu kadar sevinildiğine. Bütün o plaketlere, TV programlarına rağmen halkın içinde kalan adaletin tecelli ettiğine ilişkin tatminsizlik ne yazık ki kendi savcılarımızın değil, yabancı bir savcının uğraşı ile doyuma ulaştırılmış oldu. Uzun zamandır malum çevrelerin, “her ne yaparsa yapsınlar” hesabının sorulmayacağı algısı, halkın gözünde bir anda tuzla buz oldu. Üstü “darbe girişimi” gerekçesiyle örtülen 17-25 Aralık olaylarının sadece ülkemiz hukukunda aklandığı, uluslararası arenada ise hala soruşturulabilir olduğu açığa çıktı. Bütün bunların ülke adaletine karşı duyulan güvensizliğin üzerine gerçekleşmesi, adaletin er geç yerini bulacağı umutlarını yeniden filizlendirdi. Gönül isterdi ki yerli bir savcı bizim “Rock Star”ımız olsun. Onun uğruna şiirler yazıp kısa filmler, capsler hazırlayalım ama nerde. Beni en çok üzen nokta da bu.

Peki bundan sonra ne olacak? ABD yargılaması bizim yargılamamızdan oldukça farklı. Bildiğim ve duyduğum kadarıyla aktaracak olursam; orada itirafçılık müessesesi bir khayli etkili olduğundan, ZARRAB’ın daha kısa süreli bir hapis cezası ile kurtulma şansı mevcut. Cezadan tamamen yırtması da olası tabi, onu da belirtelim. Bu şansı da ABD yargısı öyle beleşe vermiyor. ZARRAB’ın soruşturma kapsamında tüm bildiklerini anlatması, tüm bağlantılarını açığa çıkarması gerekiyor. Serbest kalması halinde de ABD’den sınır dışı edilmesi olası. İran’a dönüşü de ortağının idam cezası almasından mütevellit pek mümkün görünmüyor. Türkiyeye dönme ihtimali ise neler itiraf edeceğine göre şekillenecek. Belki kendisini vatandaşlıktan bile çıkaracağız, bilemiyorum. En kötü ihtimalle kendisinin vatansız (haymatlos) statüsüne düşmesi olası. Yani kurtulsa bile başı ağıracak.

Ne olup biteceğini ilerleyen günlerde açık açık hep birlikte göreceğiz. Çünkü anladığım kadarıyla ABD’de suçun üstünün örtülmesi amacıyla dosyaya gizlilik kararı verilmesi pek mümkün olmuyor.