Antalya’da Kemer’de Jandarma Üsteğmen olarak görev yaparken, Mehmet’e Ankara’dan çuvallarla eşya/giysi ve bir mektup gelir. Mektup dönemin Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanı olan Korgeneral’in eşindendir. “Hanımefendi” Mehmet’ten çuvallardaki ürünlerin, o mıntıkadaki lüks otellerde açılacak kermeslerde satılmasını ister. Gelirin de bir vakfa yatırılacağını söyler.
Mehmet de biraz saflıktan, biraz dürüstlükten, biraz da delikanlılıktan çuvalları Ankara’ya geri yollar. “Hanımefendi” tabi şok. Bu olay yaşandıktan 1 hafta sonra Mehmet’in tayini Kemer’den, Denizli Çivril’e çıkar. Henüz Kemer’e geleli 1 yıl bile olmadığı için AYİM’e dava açar. Dava açınca bu sefer Mehmet’in bir defa daha tayini çıkar. Munun üzerine Mehmet Ankara’ya gelir, Jandarma Genel Komutanlığı Tayin Şube Müdürü Kurmay Albayın makamına çıkar ve derdini anlatır. Albay, “davanı geri çek bir çaresine bakarız” der. Mehmet davasını geri çeker ama o da ne, bir daha tayini çıkar. bu sürgünlerle Mehmet devreleri arasında meşhur olur, “Mazlum Mehmet” derler kendisine…”
Mehmet’i “çözüm diyenler neden şimdi sonuna kadar savaş diyor?” ve “bunun katili kim?” diye aslında cevabını hepimizin bildiği soruları, kardeşinin cenazesi başında dile getiren Yarbay olarak biz de tanımış olduk ne yazık ki. Ana-akım medyada sansüre uğrasa da, sosyal medya üzerinden törende ne olup bittiğini az çok öğrenmiş olduk. Bakanların en önde durmalarına isyan edilmesinden tutun, Mehmet’in isyanı sonrası cenazenin “helallik dahi alınmadan” defnedilişine kadar hem de.
Susmadı Mehmet, düzenin çarklarında dönen bir dişli parçası olmadı. Ne, adeta seçimlerden sonra bir anda kesilen Cumhurbaşkanının “siyasi taleplerle dolu” mitinglerine devletin kurumlarının katılması için “resmi yazı ile emir veren” valiler gibi, ne de, açıkça “Devletin Güvenliğine Karşı” suç işleyen makam sahiplerine karşı sessiz kalan “Cumhuriyet” savcıları gibi susmadı, doğru bildiğini söyledi.
9 köyden kovulur mu bilinmez ama adeta “şeref” kırıntısı aradığımız bu zamanlarda, “kendi gibi olmayanların” diline düşmedi değil. Gerek twitterdaki “son * yalayıcılar” gerekse aynı manşeti atmaktan sabıkalı 9 gazetede; önce paralelci sonra ergenekoncu olarak yaftalandı. Doğruları söyleyerek birilerinin canını yaktıysa artık.
Şimdi hissettiklerini söyleyememenin pişmanlığıyla değil, doğru bildiklerini haykırmış olmanın huzuruyla yaşıyor Mehmet. Kardeşini birilerinin çıkarları uğruna kaybetmiş olsa da.
Yani sevgili okurlar; devran döndüğünde -ki yakındır- geçmişte yaptıklarından utanmayacak olanlardan aslında Mehmet. Hiç kimsenin yüzüne vuracağı “haksızlığa ses çıkarmayışı” olmayanlardan yani aslında “kukla” olmayanlardan. Belki de ekmeğinden, canından çok sevdiği (kendince) “şerefli” üniformasından olacak olup şerefinden olmayanlardan.
Ne demiş bir Gezici; “Simit sat, onurlu yaşa!” Geç değil, hem de herkes için.