25 Mayıs 2016 – Kısmi Demokrasi

Siyasi anlamda oldukça sıkıntılı bir hafta geçirdik, biliyorsunuz. Önce dokunulmazlıkların “gözcüler” eşliğinde oylanması neticesinde, CHP’nin de firesiyle referandum sınırı olan 367’nin aşılması; akabinde tek adayın katılımıyla adeta “Demokrasi Şöleni”ne dönüşen olağanüstü kurultaydan yeni başbakanımızın atanması pardon seçilmesiyle ileri demokrasiyi buram buram damarlarımızda hissettik vesselam.

Dokunulmazlıklar sona kalsın, kurultaydan bahsedelim. Tarafsız olacağına dair yemin eden Cumhurbaşkanının mesajı, kurultaya katılanlarca ayakta dinlendi. Yeni Başbakanımızın ise canlı kanlı halde bizzat yaptığı konuşması oturularak ve hatta yer yer uyuklanarak dinlendi. Bu konuda susmayı tercih ediyorum, yorum sizin.

Yeni Başbakan, kendi partilisinin söylemiyle “düşük profilli” mi olacak zaman gösterecek. Ama başbakan ve parti lideri olduğu halde, kongrede adının Cumhurbaşkanından az zikredilmiş olması kendisinden beklenenin ne olduğunun ipuçlarını bize vermekte. Kaldı ki gıyabında ayakta dinlenen bir profile karşı zaten ne yapılabilir ki?

Gelelim dokunulmazlıklara. Zaten herşey yazıldı çizildi bu konuda. Biz farklı şeylere dikkat çekelim. Mesela CHP’deki fire ne anlama geliyor? Bilerek, bir planın parçası olarak mı yapıldı yoksa parti içi demokrasinin bir sonucu mu ya da bir otorite boşluğunun emaresi mi?

Ben bu firenin; parti içi demokrasiden kaynaklandığını fakat bir kutuplaşmanın ve derin bir fikir ayrılığının habercisi olduğunu düşünmekteyim. Belki de olası bir referanduma başkanlık sisteminin de eklenebileceğinin öngörülüp savuşturulması hamlesi de olabilir, bilemiyorum tabi. Yakında anlarız umarım.

Önceki yazılarımda da defalarca vurguladığım üzere, dokunulmazlar kaldırılmalı ama herkes için kaldırılmalı. KILIÇDAROĞLU da bu söylemi sürekli tekrar etti. Fakat “suçsuz olan aklansın” düsturuyla oylamada kaldırılması yönünde hareket ettiğini, parti grubu olarak iptal istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmayacaklarını net bir şekilde açıkladı. Oysa kanımca olması gereken “suçsuz olan aklansın” mantığıyla hareket etmek yerine “suçsuz olan bakanlar ve malum vekiller de aklanana kadar kimse aklanmasın” fikriyle hareket edilmesiydi. Şimdi sen çıkıp Cumhurbaşkanına hakaret etmediğini ispatlamaya uğraşacak aksi takdirde milletvekilliğinin düşürülmesinden tekrar seçilememeye kadar türlü riskin altına gireceksin, 17-25 Aralık kumpasından mağdur olduklarını iddia eden bakanlarımız aklanma fırsatından mahrum olacaklar. Nerede hakkaniyet?

Kişiye özel kanun gördük de kişiye özel anayasa değişikliği ilk kez görüyorum. Devletin işleyişini, organlarınının ve diğer kurumların görev ve yetkilerini, temel hak ve özgürlükleri ve nasıl sınırlandırılacaklarını düzenleyen “temel” ve “kanunlar üstü” norm yığını olan Anayasanın içine, “bir daha asla uygulama imkanı bulamayacak” bir hüküm ekleyeceksin. Basit düşünmeyin. Bir daha asla uygulanamayacak olan hüküm demek; kanun koyucu tarafından bir daha tekrar uygulanmasında sakınca görülen hukuk kuralı demektir. Yani kanun koyucu bunun sürekli uygulanmasını istenmiyor anlayacağınız. Buradan ileride işlenecek/ortaya çıkacak/soruşturmasına başlanacak suçların şimdiden koruma altına alındığı anlamı çıkarılabileceği gibi, suçların ve suçluların cezalandırılmasından çok farklı birşeylerin sadece bir defalığına amaçlandığı yorumu da yapılabilir. DEMİRTAŞ’ın; iktidar partisinin, baskın bir ara seçimle Güneydoğudan yeni milletvekilleri ile 400 vekile ulaşılması komplo teorisinde olduğu gibi.

Yani bence de amaç, suç işleyen vekillerin cezalandırılmaları değil anlayacağınız, terör bahane. Şayet öyle olsaydı dokunulmazlıklar geçici değil tamamen kaldırılırdı. O yüzden şimdi kimse tutup bu değişiklik karşıtlarının terörü desteklediğini iddia edemeyeceği gibi, değişikliği savunanların da teröre karşı mücadele eden kimseler olduğunu iddia edemez. Sonuçta Oslo ve Dolmabahçe görüşmelerini kimin yaptığı ortada. Umarım herkes bu operasyonla neyin amaçlandığının farkına bir an önce varabilir. Muhalefet liderleri de…

Not: Çevlikte hayatını kaybeden askerimize rahmet, yaralı vatandaşımıza da şifalar diliyorum. Umarım yürütülen soruşturma neticesinde kafalarda oluşan botun nasıl radarla tespit edilemediği, nereden geldiği gibi cevapsız sorular bir an önce yanıt bulur.