23 Kasım 2016 – Yazık

Mayıs 2015… Anayasa Mahkemesi, imam nikahı kıymak için önce resmi nikah kıyılması zorunluluğunu ortadan kaldıran bir karar verdi. Oysa 1999 yılında yine Anayasa Mahkemesi, yine aynı başvuruyu “dini nikahın resmi nikahın alternatifi olacağını, kadınların ekonomik ve sosyal anlamda zarar göreceğini” gerekçe göstererek reddetmişti. Yani Anayasa Mahkemesi, 2015’te tam tersi bir karara imza atarak içtihat değişikliğine gitti. Tabi bunda yetmez ama evetçilerin desteklediği 2010 Anayasa değişikliğiyle yeniden şekillendirilen Anayasa Mahkemesinin payı büyük.

3000 küsür kişi karısının rızasına rağmen cezaevinde yatıyor diye TVlerde basbas bağıran bakanlar ve malum parti vekilleri için yazdım yukarıdakileri. Bu 3000 kişi, bu zihniyetin doğrultusunda hareket eden Anayasa Mahkemesince verilmiş bir karar yüzünden peydahlandılar. Anayasa Mahkemesinin bu kararından önce piyasada sadece gözünü karartıp reşit olmayan kadınlarla, daha doğru tabirle çocuklarla evlenenler varken; bir de bir anda zaten kadının reşit olmaması dolayısıyla düşmeyen resmi nikaha gerek duymayıp dini nikahla evlenenler türediler. Yani kanunen resmi nikahla evlenemeyenler dini nikahla evlenmeye başladılar. Evet 3000 küsür kişinin büyük kısmı bu rahatlıkla hareket edenlerden oluşmakta. Şimdi de bu rahat adamlara, bu sorunu ortaya çıkaran zihniyetçe mağdur muamelesi yapılıyor.

Diyorlarki; 15 yaşında kadın kucağında bebesiyle kocasının hapisten çıkmasını bekliyormuş. Kardeş bunun önünü 14 yaşında çocukla evlenen adamı cezaevinden çıkararak değil, insanların 14 yaşında dini nikahla da olsa evlenebilmelerine mani olarak alabilirsin. E kadının evlenirken rızası varmışmış. Bakın 14 yaşındaki biri kendi iradesi ile borç altına giremiyor, oy kullanamıyor, araba süremiyor, şans oyunları oynayamıyor, bazı mekanlara giremiyor, cinsellik içeren +18 ibareli filmleri dahi izleyemiyor vs. Ama bu insanın kendi rızası ile evlenebileceğini düşünüyorsunuz. Bu insanın bir çocuğun sorumluluğunu kaldırabileceğine inanıyorsunuz. İşte makul olmayan şey tam olarak da bu.

Gelelim gündemdeki yasa değişikliğine. Cebir, tehdit vs olmaksızın… diyor yasa. Yandaşlar da çıkıp; “Bakın gördünüz mü Cehape zihniyeti tecavüzün arkasına sığınıyor. Cebir, tehdit vs olmadan tecavüz mü olurmuş?” diyorlar. Sanki Türkiyede yaşamıyormuşçasına gibi sığ bir yorum bu. Oysa ülkemizde çocuk gelin gerçeği var. Babaları tarafından kendisinden kat kat büyük erkeklerle evlendirilen çocuk gelinler var. Evlenmek istememeleri halinde dayak yiyen, işkence gören, aç bırakılan, evden kovulmakla tehdit edilen çocuklardan bahsediyorum. Bu çocuğun rıza göstermekten başka şansı var mı allah aşkına? İsteyerek mi evleniyor bu çocuk? Ya da gerçekten tecavüze uğramış bir çocuğun ailesinin yüklü miktar paralar ödenmek suretiyle satın alınarak, çocuğun ifadesinin cebir, tehdit vs olmadığı yönünde değiştirilmeyeceğinden nasıl emin olabiliyorsunuz? Çocuğunu satan babanın, bunu da yapabileceği karineyken aksini sizlere düşündüren şey ne?

Yine değişikliğe göre; eğer taraflar boşanır ve boşanmada çocuk haklı çıkarsa failin ceza evine dönmesi/girmesi söz konusu. Bu durum neye yol açacak peki biliyor musunuz? Çocuk mutsuz olsa da gerek eşinin korkusu gerekse ailesinin baskısı dolayısıyla boşanamayacak. Sözde iyilik yapacağım diye eklenmiş bir maddenin, nasıl sonuçlar doğurabileceğinin göremeyenlere kanun yapm yetkisi vermişiz, görüyorsunuz.

Görüyorsunuz, nereden tutsanız elinizde kalan bir durum bu. Sorun çıkmasına sebep olanlar; sorun çıkaranların mağduriyetlerinin derdine düşmüş. Hem de ülkede o kadar çok mesele varken. Yazık… Gerçekten çok yazık…