Yazıma geçen hafta çarşamba günü, yine bu köşeden sizlerle paylaşmış olduğum yazımdan bir kuple paylaşarak başlamak istiyorum: “…Anayasanın 92. maddesi Silahlı kuvvet kullanılmasına izin verme yetkisini TBMM’ye vermiştir. İstisnai olarak ülkenin ani bir saldırıya uğraması halinde bu iznin Cumhurbaşkanı tarafından verilebileceği de düzenlenmiştir. Böyle bir saldırı olmadığına göre Cumhurbaşkanının bu kararı tek başına alamayacağı açıktır. Mecliste çoğunluğu bulunmayan AKP’nin bunu tek başına gerçekleştirmesi de mümkün görünmemektedir. Yani diğer partilerin şimdiki tutumlarını değiştirmemesi veya ülkenin çeşitli yerlerinde bulunduğu ileri sürülen uyuyan IŞİD hücreleri uyandırılmadan bu iş mümkün görünmemekte. Ama bir yandan da sınıra yığılan ağır savaş araçları ve askeri birlikler düşünüldüğünde AKP’nin bu müdahaleyi meclise başvurmadan ya Cumhurbaşkanı yada hükümet vasıtasıyla yapmaya çalışabileceği ihtimalleri mevcut gibi görünüyor. …”
Bu yazıyı ne “bakın ben ne kadar ileri görüşlüyüm” vurgusuyla reklam yapmak için, ne de herhangi bir siyasi partiyi bu saldırıyla itham etmek için hatırlatmış bulunmaktayım. Tek amacım; terörün ve sözde derin devletin, ortalığı kana buladığı 93 yılında henüz 4 yaşında olan sıradan bir insanın bile Türkiyede bazı şeylerin nasıl yürüdüğünü artık tahmin edebildiğini göstermek. Üstüne üstlük bu tahmini yapmak için de; devletin kanlı elini meşrulaştırmaya çalışan Kurtlar Vadisi gibi baştan sona komplo teorileri üzerine dayalı dizileri de izlemeye gerek yok.
Evet, ne yazık ki Anadoluda, güzel Türkiyemizde işler bu şekilde yürümekte. Kimseyi itham etmiyorum ama bu tür olayların ekmeğini yiyenler için, bu olayları gerekçe göstererek toplumun direnç gösterdiği bazı fikirleri “gerekli” olarak algılatmak, “biz demiştik, gerekliydi” demek milli sporlarımızdan.
Hazır tutmuşken biraz daha kehanette bulunayım öyleyse. Tampon bölge konusu tekrar gündeme gelecek, halk bu olaydan sonra bu fikre biraz daha olumlu bakıyor olacak. Hatta partiler dahi daa önce karşı durdukları bu fikre şimdi “tartışılabilir” gözüyle bakacaklardır. Olası bir tampon bölgede olan ise yine Suruçta ölen gencecik çocuklarımız gibi henüz 20sinde mehmetçiğimize olacaktır.
Şundan da hepimiz eminiz ki; artık Türkiye, son 5 yıla kadar uzak durduğu “Ortadoğu Bataklığının” içinde debelenmekte. Hakkımızda hayırlısı…
Ölen gençlerimizin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar dilerken; Hatayın da bir gencini bu olayda kaybettiğini hatırlatmak isterim. Irk adı kullanmaktan hoşlanmam ama, Abdoların, Ali İsmaillerin katledildiği Gezi olaylarında, gençlere destek vermeyen kürtler oğlumuz Okan PİRİNÇ’İ unutmasınlar. İçimizdeki; Ali İsmaillere timsah gözyaşı döken “sözde solcu ama aslında ırkçı” olan “kürtçü”ler de öyle. Üzerine alınan siyasi partiler olacaktır tahmin ediyorum. Ama üzerinize alınıyorsanız hiç kusura bakmayın, kürtçü olduğunuzu da, ırkçı olduğunuzu da, sözde solcu olduğunuzu da, gençleri Gezi de yanlız bıraktığınızı da anımsayıp, bu söylediklerimi kendinize yakıştırdığınızı, aslında benim sizi doğrudan hedef göstermediğimi unutmayın. Bırakın artık şu ırk üzerinden siyaseti, bırakın ölümlerden nemalanmayı.
Konu dışında; biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi dershanelerin kapatılması ve şekil değiştirmesi ile ilgili olan bir takım kanun değişikliğini geçtiğimiz günlerde iptal etti. Gerekçeli karar henüz yayınlanmadı bu sebeple, hangi hükümlerin hangi gerekçelerle iptal edildiğini, bu iptallerin “eski durumu muhafaza etmek” için mi yoksa “başka türlü yapılabileceği” için mi iptal edildiğini bilemiyoruz. Adli tatilin de başladığını düşünürsek Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı bu cumaya kadar açıklaması gerekiyor. Gerekçeli karar yayınlandıktan sonra; dershanelerin durumunu, öğrenci ve velilerin neler yapması gerektiğini, ortaya çıkan bu yeni hukuki durum karşısında incelemeye çalışacağım. Gerekçeli kararın yazılmaması halinde ise dershanecilerimize ve öğrencilerimize sabır dilemekten başka bir çarem yok ne yazık ki.