Normal şartlar altında; Cumhurbaşkanının daha bir hafta önce 105 insanımızı kaybettiğimiz yere karanfil bırakması için kapatılan yollar, oluşturulan güvenlik koridorları, sinyal kesici jammerlar, çatılardaki keskin nişancılar, korumalar, sivillerin 10 da 1’i katliam günü orada bulunsaydı bugün bütün bunlara gerek kalmayabilirdi.
Normal şartlar altında; soruşturmada gizlilik kararı, soruşturmanın sıhhatli yürütülebilmesi için verilirken ülkemizde bunu, ucu kendine dokunan devletin refleksi olarak görebiliriz.
Normal şartlar altında; istihbarat ve emniyetin 1 yılı aşkın süredir takip ettiği, telefonlarını dinlediği, niyeti ve tarafı açıkça belli olan bir canlı bombanın 105 kişiyi patlatmasına engel olması kendisinden beklenebilecek bir makuliyet düzeyindedir. Oysa bizde bu kişinin göz altına alınıp serbest bırakıldığını bile görebilirsiniz.
Normal şartlar altında; nüfusunun 6 da 1’i açlık, 4 de 1’i yoksulluk sınırının altında yaşayan bir ülkede; ecnebi bir misafir başbakanın “umarım sarayda kaybolmam” demesi utanç kaynağı kabul edilecekken bizde övünülecek bir latife olarak değerlendirilir.
Normal şartlar altında; ülke yönetimi kendisine emanet edilen kimsenin ilkokul 4. sınıf geometri bilgisine hakim olması gerekirken bizim gibi “bilmeden konuşmanın” prim yaptığı ülkelerde bu bilmezlik dil sürtçmesi olarak geçiştirilebilir.
Normal şartlar altında; seçimlerden önce “parti icraatı” olarak tanıtılmak istenen “yerli” olduğu iddia edilen aracın “özgün” olması gerekir. Ama bizde bakanların, üstelik teknoloji geliştirmekle, bilim üretmekle mükellef bakanların utanıp sıkılmadan imitasyonla övündüğünü görebilirsiiniz.
Normal şartlar altında; neredeyse 2. Dünya Savaşından beri savunma sanayii anlamında büyük ülkelerin sahip olduğu destroyerler, denizaltıları, uçak gemileri vs görmezden gelinip, henüz proje aşamasında olan savaş gemisinin “Dünyayı titrettiğini” manşetten vermek, okuyucuları salak yerine koymak sayılır.
Normal şartlar altında; Avrupalı devletlerin ülkemizi “tampon bölge” yapmak için teklif ettikleri anlaşmanın meclisçe kabul edilip yürürlüğe sokulması gerekirken, mecliste kabul için yeterli sayısı olmayan geçici hükümet partisinin bunu tek başına; hem de bugüne kadar harcadığının yarısı kadar para ve birliğe giriş müzakerelerine devam edilmesi için anayasaya aykırı olarak kabul ettiğini görebilirsiniz. Üstelik sırf iktidar partisi tepki dolayısıyla oy kaybetsin diye muhalefet partilerinin de buna ses etmediği ancak ülkemizde yaşanabilecek bir durumdur.
Normal şartlar altında; dünyanın en büyük sanayi, ar-ge yapan ülkelerinden birinin liderini altın varaklı koltuklarda ağırlamak onun üzerinde “ayy bak nasıl da ihtişamlı bir ülke” etkisi yaratmaz. Aksine “yazık valla paraları lükse çarçur edilmiş vatandaşların” etkisi yaratır. Herkesin bizim gibi görgüsüz olmadığını unutmayalım.
Normal şartlar altında; üzerinde “Kahve bahane… Asıl olan hep beraber huzur ve refah içinde yaşadığımız Büyük Türkiye’dir.” yazan türk kahvesinin, evet evet türk kahvesinin parti logosuyla birlikte dağıtılması etik ve demokratik değildir. Ama bizde alenen yapıldığı görülebilir.
Normal şartlar altında; ülkesinin başkentinde 1 hafta önce gerekleşen patlamada 105 vatandaşını kaybeden bir başbakanın “… Ankara’da terör saldırısı sonrasında kamuoyunun nabzını tutuyoruz oylarımızda bir yükseliş trendi var” demesi hem de emniyet ve istihbaratın o kadar güvenlik zaafiyeti ortaya dökülmüşken demesi bu patlamalardan kimin nemalandığının ikrarı olarak kabul edilebilir.
Normal şartlar altında; ülkesininde gerçekleşen saldırı sonucu hayatını yitirenlerin anısına yapılan saygı duruşunda, ecnebiler bile ses etmezken ıslık çalmak tam anlamıyla insanlık dışı bir tepkiyken, bizim sözde muamazakar (muazamakar?) insanlarımızın yaşadığı şehirde göğüs kabartılarak yapılabilir.
Ve normal şartlar altında; ülkenin resmi yayın yapan uydusu dahil, diğer bütün TV yayını yapan platformları, içinde 1 tane çocuk kanalının da bulunduğu 7-8 kanalın yayını “mahkeme veya RTÜK kararı olmaksızın” kestiğinde; benim gibi demohrat (demokrat?) bir hukukçunun buna karşı bir pozisyon alması gerekirken, henüz Hukuk 2. sınıf öğrencisiyken ergenekon davaları ile ilgili olarak yayınlanan bir yazımda “eğip büktükleri hukukun kendilerine de bir gün lazım olacağını, o zaman bugünleri hatırlatacağımı” beyan etmiş olmanın gururuyla olanı biteni zevkle ve Red Label eşliğinde izlemem çok da etik olmasa gerek, bilemedim. Sağlıcakla kalın…