Bu haftaki köşemde Kılışlaroğlu’nun (bundan sonra Kılıçdaroğlu olarak anılacaktır) Ankara’dan İstanbul’a olan Adalet yürüyüşünü yazıyorum. Bakın CHP’nin değil, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünü dedim, tekrar ediyorum.
Kılıçdaroğlu’nun söylemi açık “ben yürüyorum” diyor. Partisine zorla bir şey dayatmış, pasif direnişe davet etmiş değil. Bu durum, insanlarda “bak daha partisine söz geçirememekten korkuyor” şeklinde bir etki yaratsa da; Kılıçdaroğlu’nun, AKP’liler tarafından daha şimdiden suç sayılan bu eyleme kimseyi ortak etmek istememesi ve sadece yürüyüşten ibaret olan eyleminin örgütlü suç veya darbeye azmettirme olarak değerlendirilmemesini sağlamak istemesi gibi oldukça önemli gerekçelerden kaynaklanmakta. En önemli faydası ise eylemin, tepeden inme bir eylem değil tabandan gelme bir eylem olarak nitelendirilmesine yol açması.
Kılıçdaroğlu’nun parti çatısı altında bu eylemi gerçekleştirmemesinin diğer bir amacı da; partiler-üstü bir duruşla, kapsayıcı bir iradeyle eylemin; farklı siyasi görüşlere sahip vatandaşlar tarafından benimsenmesi. Siz bakmayın Sayın Perinçek’in bu yürüyüşü milli bulmadığına. İşte tam da partiler-üstü nitelike olması dolayısıyla bütün ülke halkını kapsayabilir olması milli olduğuna işaret etmekte. Bu varan 1.
Gelelim bu harekete yapılan diğer eleştirilere. Neden 17 Nisan 2017’de YSK milli iradeye gölge düşürmüşken değil de, neden geçtiğimiz yıl HDP’li eşbaşkanlar ve milletvekilleri tutuklanırken değil de, neden OHAL KHK’larıyla taş üstünde taş bırakılmadığında değil de; CHP’li bir vekil tutuklandığında uyanıyor bu ana muhalefet partisi? Haklısınız; geç kalındığı, olacakların öngörülemediği benim de katıldığım bir gerçek. Bir partili olarak CHP’nin yanlışı, herkesin; yılların taşeronu FETÖ’ye dahil edilmekle rahatlıkla terörist ilan edilebildiği bu dönemde, sıranın kendilerine gelmeyeceğinin düşünülmesiydi. Öyle olmadı. Yıllardır iktidarca, iktidara ortak edildiği zaman dahi FETÖ’ye boyun eğmeyen CHP, 17 – 25 Aralık ve MİT tırları vakaları bahane edilerek FETÖ’nün ekmeğine yağ sürmekle, teröre yardım etmekle itham edildi. Oysa TIRları durduran savcıların da, ayakkabı kutularını bulan ve tapeleri sızdıran komserlerin de kimin iktidarı döneminde mevcut makamlarına geldiği ortada. Neyse, bu konuda ne desem başıma bela bu devirde, zaten siz biliyorsunuz geri kalanı.
Velhasıl, eylemin geç başlaması hiç başlamamasından iyi bence. Eyleme hiç geçmediğinde yerin dibine sokulan muhalefet, eyleme başladığında ise geç başlandığı bahane edilerek destekten yoksun bırakılıyor. Emin olun bu eyleme 17 Nisan başlansaydı, neden referandumdan önce başlanmadı denilecekti. Yani harekete geç geçildiği bahanesi her zaman üretilecekti. Bu varan 2.
“Vekilin işi sokakta değil meclistedir” diye yapılan eleştiriler de var. Hem de iktidarın yanı sıra sol partilerden de bu yönde eleştiriler var. Kardeş meclis etkin değil, ayılamadın mı hala? Manisa’da 3 haftada 4 kez zehirlenen askerlerin neden zehirlendiğine ilişkin meclis araştırması yapılması talebi, iktidar ve yavru iktidar Bahçeli ve ekibi tarafından reddediliyor misal. Bundan ötesi var mı allah aşkına, bu meclis neye deva olsun? Hem sokaklar madem işe yaramıyor, neden 15 Temmuzda halk sokağa davet edildi madem? Bu da varan 3.
“Bu eylem yasadışıdır, Anayasa aykırıdır, yargı merciilerinin kararlarını etkilemeye yöneliktir.” tarzı eleştiriler ise oldukça ilginç. Bu eleştirileri yapanlar; daha önce defalarca kendilerini, bugün pişmanlıkla hatırlanan Ergenekon, Balyoz gibi davaların savcısı ilan etmiş, hoşa gitmeyen Anayasa Mahkemesi dahil mahkeme kararları için kararları tanımadıklarını belirtmişlerdir. Şimdi aynı kimselerin “yargı kararlarına etki edilmeye çalışıyor” şeklinde beyanda bulunması sizce de komik değil mi? Yine aynı şekilde, mevcut anayasaya uymayarak, şaibeli bir referandumla anayasayı kendine uygun hale getirenlerin anayasa aykırılıktan şikayet etmesi peki? Varan 4.
“E bir solcu olarak ben CHP zihniyetinden nefret ediyorum, solun için boşaltıyor. Sıra kendisine gelmeseydi asla böyle bir eyleme girişmezdi vs.” gibi gerekçelerle yürüyüş amacına değil, yürüyenlere ve zamanlaay sıcak bakmadığından desteklemeyen demokrat vatandaşlar ise yanlış yolda. Bakın, öyle bir durumdayız ki, ana muhalefet partisi liderinin elinden gelen tek şey, 400 küsür km yol yürümek. Başka hiç bir işlevi bırakılmamış. Sesini duyurabileceği bütün medya kuruluşları ya alınmış ya da bastırılmış. Meclis faaliyetleri azaltılmış. Denetim mekanizmaları olan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’ın kontrolü, HSK marifetiyle iktidar tarafından ele geçirilmiş. Bütün bu olan bitene karşı ise ülkenin en büyük muhalif grubunun lideri, parti çatısından sıyrılarak kapsayıcı bir şekilde pasif bir direnişe kalkışmış, varını yoğunu geç de olsa, onlarca tehdite rağmen ortaya koymuştur. Bundan daha büyük bir muhalif hareket bekleyen varsa ne yazık ki boşa beklemektedir. Dolayısıyla bu eylemin desteklenmesi şarttır. Varan 5.
Çok geç olmadan iyi düşünün derim, ilerde çocuklarınıza “bu kötü günlerde düğünlerde göbek atıyor, çeyrek takıyorduk çocuğum” demek durumunda kalmayın…