Seçimlere 15 gün kala siyasi parti liderleri partilerini meclise ve hatta iktidara taşıma pahasına seçim meydanlarında boy göstermekte, vatandaşlardan çeşitli vaatlerle oy talep etmektedir.
Fakat alışılagelmiş Türk siyasi geleneğinden farklı olarak Sayın Cumhurbaşkanı da gerek milletvekili sayısı telaffuz etmek, gerek diğer parti liderlerini ve partilerini eleştirmek gibi davranışlarla, gerekse Kırşehir’de Cumhurbaşkanı sıfatına haiz iken katılmış olduğu bir açılışta başkanlık sistemi için belirli bir partiye oy istemiş olduğu iddiasıyla yer yer seçim siyasetine dahil olmaktadır. Benzer bir durum Kenan EVREN’İN Cumhurbaşkanlığı döneminde de gerçekleşmiş, 83 seçimlerine 2 gün kala Sayın Turgut ÖZAL’IN partisi olan ANAP’a oy verilmemesini bir televizyon konuşması ile halktan talep etmişti. Fakat bu hamle ters tepmiş, Kenan EVREN’İN kimi zaman açıktan desteklediği ve neredeyse tamamı asker kadrolardan oluşan MDP, sonuncu parti olarak seçimden çıkmıştır. ANAP ise %45 oy oranı ile tek başına iktidara gelmiştir.
Darbe döneminden bu yana nadir karşılaşılan bu tabloyla Sayın Abdullah GÜL’ÜN Cumhurbaşkanlığı döneminde ise neredeyse hiç karşılaşılmamıştır. Sayın Gül, Cumhurbaşkanlığı döneminde bir zamanlar kendisinin de yer aldığı iktidar partisinin desteğiyle hazırlanarak onaylanmak üzere makamına sunduğu kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin birkaç istisna hariç tamamını tereddütsüz onaylamış olsa da doğrudan tarafsızlığına gölge düşürecek herhangi bir davranışta bulunmamıştır.
Neredeyse bütün ana-akım medya tarafından dillendirilen, dolayısıyla varlığı tarışması su götürmez bir gerçek olan bu durumun Anayasa karşısındaki durumunun ve siyaset etiği açısından incelenmesi gerekmektedir.
Şu an yürürlükte olan 82 anayasası; Cumhurbaşkanını “tarafsız” olarak nitelendirmiş, 101. maddesinin başlığında tarafsız ibaresi doğrudan yer alsa da aynı hüküm içerisinde bu durumu izah eden herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Yeminin düzenlendiği 103. maddede ise “üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek” ibaresi ile Cumhurbaşkanının tarafsızlığı vurgulanmıştır. Yani anayasayı hazırlayan kurucu iktidar Cumhurbaşkanının hali hazırda tarafsız olacağından bahisle tarafsızlık ilkesini Anayasada kazuistik biçimde düzenlememiş, çok nadir yer vermiştir. Yani bu durumun suistimal edilebileceği, hiçbir Cumhurbaşkanının bir siyasi parti yanındaki safını bu denli belli edebileceği öngörülmemiştir.
Tarafsızlığa ek olarak Cumhurbaşkanının görevlerinin sayıldığı 104. maddede de Cumhurbaşkanına pek çok görev ve yetki verilirken politika yapma yetkisinin verilmediğini görmekteyiz. Yani ilgili Anayasa maddelerini ve şu an mevcut olan Parlamenter sistemle birlikte Anayasanın tamamını birlikte yorumladığımızda ortaya çıkan sonuç Cumhurbaşkanının siyaset yapamayacağı ve tarafsız olması gerektiği yönündedir.
Siyaset etiği açısından bakıldığında da durum pek farklı değildir. Cumhurbaşkanlığı yemini gibi devlet adamlarının kamuoyu önünde vermiş olduğu sözler, usulen yapılması lazım gelen bir seramoni olmaktan öte riayet edilmesi gerek sözlerdir. Hayati derecede önemli olan konular bile kanunla düzenlenirken Cumhurbaşkanının etmesi gereken yeminin ve tarafsızlık ilkesinin Anayasada yer alması, Anayasayı hazırlayan kurucu iktidarın bu durumu ne denli önemsediğini göstermektedir. Yeminin önemsenmemesinin en büyük müsebbibi ise yemine aykırılığın herhangi bir yaptırıma bağlanmamış olmasıdır.
İşin garibi bizle benzer rejime sahip diğer modern demokrasilerde doğrudan siyasi hayatın içerisinden gelseler de Cumhurbaşkanları (Devlet Başkanları), temsili görev ve yetkilerinin dışında herhangi bir faaliyette bulunmamayı rejimin selameti açısından tercih ederler. Bizde ise belirli çevrelerce ve sadece bir siyasi parti tarafından istenilen Başkanlık Sisteminin tartışılabilmesi için Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığına gölge düşürülmekte, “sistemin süper bir lider için yetersiz kaldığı ve muhalefetin aslında buna isyan ettiği” algısı yaratılmaya çalışılmaktadır. Ve ne yazık ki ne anayasa ne de kanunlar bunun önüne geçebilmek adına önlem ve hatta yaptırımlara sahip değildir.
Kısacası kanunen tarafsız olması öngörülse de Cumhurbaşkanı siyaset yapabilir. Çünkü bunu engelleyecek gücünü Anayasa ve kanunlardan alan herhangi bir mekanizma mevcut değildir. Fakat Cumhurbaşkanının ettiği yemine, bulunduğu tarafsız pozisyona rağmen siyaset yapması etik değildir. Ne yazık ki bir şeyin etik olmayışı bazı kimseleri onu yapmaktan ve tekrarlamaktan alıkoymaz. Ama emin olduğumuz tek şey bu durumun tarihe böyle geçtiği ve böyle hatırlanacağıdır.