Bu haftaki yazımı Ulusal Eğitim Derneği Samandağ Şubesi Yönetim Kurulu üyesi olarak kaleme alıyorum. Ülke gündemi hazır G-20 zirvesiyle meşgulken yerel sorunlara eğilmek için gündemdeki bu boşluğu(!) değerlendirmekte fayda var.
Derneğe çok sevdiğim abim, aile büyüklerimizden Adem BEYAZ’ın vesile ve yardımıyla kayıt oldum. Bir eğitimci olmasam da eğitim bütün çarpık(!) çarklarından geçmiş bir kobay olarak nacizane görüşlerimi fırsat buldukça köşemden paylaşacağım.
Samandağdaki genel anlayış gibi özel üniversiteleri, orada okuyan ve okutulan öğrencileri aşağılayarak sözlerime başlamayacağım. Nitekim eğitim anayasal bir hak. Bu haftalık ufak bir hikaye ile durumu başkalarının gözlerinden görmenize vesile olmaya çalışacağım.
2008 yılında 3 arkadaş beraber o zamanki üniversite sınavı olan ÖSSye birlikte hazırlanma kararı aldık. Bunun için Antakyada bir dershaneye kaydolduk. Sınava kadar yaşadıklarım bana kalsın, nihayet sınav ve hatta yerleştirme sonuçları açıklandı. Hemen hemen aynı puan alan arkadaşlarımdan ilki ailesinin de katkılarıyla Kıbrısta özel bir üniversitenin hukuk fakültesini, diğer arkadaşım İç Anadoluda bir devlet üniversitesinde işletme bölümünü, ben ise ikisinden epey bir fazla puan alarak bir devlet üniversitesinde hukuk fakültesini kazanmıştık. Arkadaşlarımın hemen hemen aynı puanı aldıklarını tekrar vurguluyorum.
Tabi üniversite araya girince koptuk, nadiren görüşür olduk. Kıbrısta okuyan arkadaşımla ise ders notları, önerilen kitaplar vs vasıtasıyla daha sık iletişim kurar olduk. Nihayetinde okulları bitirdik, 1 yıl zorunlu stajımızı yapmaya başladık. Para parayı çeker misali, Kıbrıs mezunu arkadaş, İstanbulda, kurucuları sürekli televizyonlarda boy gösteren medyatik bir hukuk bürosunda “ücret almaksızın” staja başlamışken, geçim derdinde olan ben Kocaelinde asgari ücretin neredeyse yarı yarıya altında bir maaşla, sırf geçimimi sağlamak için staja başladım. Staj bittiğinde ise elimde koca bir hiç vardı. Ne ofis açabileceğim kadar sermaye, ne de beni güzel bir maaşla istihdam edebilecek bir hukuk bürosu… Hakim-Savcılık ise hak getire. Bizden yapmazlar demişlerdi, duymuştuk; gördük, öğrenmiş de olduk. Bari askerliği aradan çıkaralım diyerek askere yazıldık. Çok şükür Yalova gibi bir yere düştük de az rahat ettik. Diğer yandan, Kıbrıs mezunu meslektaşım; stajının bitiminden hemen sonra İstanbulda ofisini açmış, hatta nişanlanmıştı. Şansına da bedelli geldi, askerlikten de yırttı. Sonra hiç haber alamadım kendisinden. Evlenmiş ev kredisine bile girmiştir çoktan. Ben ise askerden sonra zar zor başımı soktuğum bir hukuk bürosunda “katip maaşıyla” sermayemi toplayarak nihayetinde gurbetten dönüp memleketimde ofisimi açabildim. Şimdi çok şükür, yuvarlanıp gidiyoruz.
Şimdi biraz işin gerçeklerine ve detaylarına girelim. Kıbrıslı arkadaşın babası, oğluyla benim aramdaki 40 küsür puanı ve 170.000 küsür öğrenciyi yıllık 12.000 Dolarla aşmıştı. Benim uykusuz geçirdiği günlerin, sınav telaşımın, geçirdiğim nöbetlerin, aileme yaşattığım stresin bedeli 12.000 Dolar… Zorla ezberlediğim ve bir daha da hiç kullanmadığım matematik formüllerini, sanat sanat içindir diyen bilmem kaçıncı yenici edebiyatçıların tek tek aklıma kazımak zorunda kaldığım olmaz olası isimlerini, baştan yazıldığına inandığım ama sınavı geçmek için doğruymuş gibi kabul edip ezberlediğim tarih bilgilerini öğrenmemenin bedeli 12.000 Dolar…
Anne babalar, en önemli yatırım insana yatırım evet, ama bu şekilde değil; başkalarının haklarını parayla gaspetmek, başkalarının oturması gereken mevkiileri hakketmediği halde işgal etmek kul hakkı değil mi? Bunları vicdanınıza sorun, ona göre karar verin bence. Aklınıza yatıyorsa hiç kimseyi ikna etmek zorunda değilsiniz, feda olsun çocuğunuza. Ama size dayatılan bu sistemi “solculuk kisvesi” altında kabul etmeniz, çok da tutarlı olmasa gerek, bunu bilin.
Ha, diğer arkadaşa ne oldu, merak ettiniz biliyorum. Ondan hiç bahsetmedik, onu kimseyle kıyaslamadık bile. Yıllar sonra geçtiğimiz Mayıs onunla karşılaştık, az buçuk sohbet ettik. Anlattı. O şuan otoparkçı. KPSS engelini 2 defadır geçemiyor. İşletme diplomasıyla hiçbir kapı ona açılmıyor. Sevdiği bir kız vardı, ümidini kesip bırakıp gitti. Evdeki “seni okutmak için o kadar masraf yaptık, hiç bir b*ka yaramadı” sitemleri kafasının içinde sürekli yankılanıp duruyor. Yüzü solmuş, gözleri kurumuş. Hakkını da helal edecek gibi görünmüyor…