Avrupa Birliği geçtiğimiz aylarda kapılarına gelen 50.000 Suriyeliyi üye ülke topraklarına kabul etmedi geçtiğimiz aylarda. Hatta bir rivayete göre üye ülkelerin bir kısmı, donanmalarını Ege’nin Yunan karasularında konuşlandırarak mültecilerin Avrupaya deniz üzerinden geçişini engellediler. Avrupa’nın Suriyelileri istememesinin en büyük sebebi ise; ülke halklarının Suriyelileri ülkelerinde istememesi.
Samandağımızda da sosyal medya dahil hemen hemen her ortamda Suriyeli istihdamından yakınılmakta. Savaştan kaçmış, açlığı görmüş ve onca çoluk çocuk idare eden Suriyeli işgücü, özlük haklarının yanı sıra almaları gereken ücretin de büyük bir kısmından feragat etmekteler. Dolayısıyla karını maksimize etmeye çalışan kodaman işverenler kendi halkını değil, ucuz iş gücü alternatifi olan Suriyelileri çalıştırmakta bir beis görmemekteler. Tabi bunda yerel işçilerin makul taleplere sahip olmadığı gibi savunmalar da yapmaktalar işverenler. Bu da ayrıca değerlendirilmeli. Fakat Suriyeli işçi çalıştırmanın halkımızın büyük bir kesimi tarafından olumlu karşılanmadığı da ortada.
Birleşik Krallığın (İngiltere’nin) Avrupa Birliğinden çıkması da daha önce yazdığım üzere hemen hemen aynı sebebe dayanıyor. Avrupa’nın ekonomik anlamda zayıf olan Balkan ve Doğu Avrupa devletlerinin vatandaşları, para biriminin daha değerli olduğu ve çalışma şartlarının daha düzgün olduğu İngiltere’ye göç ederek burada çıtayı düşürmekteler ve İngiliz işçilere göre daha fazla tercih edilmekteler. Bu yüzden Avrupa Birliğinden çekilme fikri kendilerine sorulan halkın büyük kısmı hem kültürel hem de ekonomik anlamda kaybetmelerine sebep olan bu ve benzeri durumları bypass etmek adına Avrupa Birliğini reddettiler. ABD seçimlerinde olduğu gibi ülke medyası ve ülkenin ileri gelen siyasetçileri, ünlüleri vs filan Avrupa Birliğinden çıkılmaması gerektiğini halka pompaladılar. Ve yine ABD seçimlerinde olduğu gibi beklenen tersi oldu.
Aralık ayında İtalya’da da Avrupa Birliğinden ayrılma durumunun gündeme gelebileceği öngörülmekte. Yine İngiltere ile benzer sebeperden ötürü. Bekleyip göreceğiz.
Yine ülkemizde de Suriyeli mülteci sayısının 4 milyona yaklaştığı söyleniyor. Yavaş yavaş şimdilik yerel bazda kültürel ve ekonomik sebeplerden ötürü şiddet içeren ufak çatışmalar yaşanmakta. Fakat bir noktadan sonra halkımızın da yukarıdakilerle benzer tepkiyi vermesi kaçanılmaz gibi görünüyor.
Yukarıdaki bütün örnekler, söz konusu ülke vatandaşlarının, Merkantalizme yani milli sermeye ve milli emeğe yüzlerini döndüklerine işaret etmekte. İşte ABD’de Trump’ın yabancı ve Müslüman karşıtı (bakınız İslam karşıtı demiyorum ısrarla) söylemlerinin halk tarafından benimsenmesinin sebebi de tam olarak bu. Ulus devlet olmayan ABD, “göçmenler ülkesi” haline gelmenin çözümünü Merkantalizm veya adı henüz konmamış Merkantalizm benzeri bir ideolijide buldu.
Clinton ve Demokratlar ise Trump’ın bu tutumunu “ırkçı” olarak nitelendirmekten öteye gidemediler. Velevki ırkçılık, ama neden ırkçılığın ülkelerinde prim yaptığını araştırmadılar. Aç olan insanların insan haklarına saygılı olmasını, etik davranmasını beklemek ne kadar doğru nihayetinde? Clinton ve Demokratlar, gerici de olsa popülist söylemlerin ne kadar önemli olduğunu anlayamadılar, kaybetme sebepleri de tam olarak bu.
Tabi başka etkiler de var ama Trump’ın destek görmesinin, daha önce sandığa gitmemiş umutsuz seçmenlerin Trump için sandığa gitmesinin önemli bir sebebi de bu. Kapitalizm çöküyor diyenlere itibar etmeyiniz. Trump’ın bir emlak baronu olduğunu unutmayınız.
Göçmen karşıtlığının sebeplerini yeterince ortaya koyabildiğimi düşünüyorum. Müslüman karşıtlığı konusunda da ne yazık ki haksız sayılmazlar. Daha geçenlerde sosyal medyada izlediğim bir sosyal deney/şaka, islamofobinin geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Deneyde dünyanın çeşitli ülkelerinde kalabalık yerlerde (genellikle meydan ve alışveriş merkezlerinde) sakallı, takkeli, takunyalı adamlar kalabalığın içinde Allahu Akbar diye bağırıyorlar. Sonucu tahmin edebiliyorsunuzdur zaten, açıklamaya gerek duymuyorum.
Bütün bu gerekçeleri gözönünde bulundurarak tekrar düşünmek lazım: Trump ve onu seçen Amerikan halkı ne kadar haksız?