15 Temmuz 2015 – Suriye – Türkiye – Önleyici Meşru Müdafaa (1)

Yine çalkantılı bir hafta geçirdik. Tahmin edildiği üzere hükümeti kurma yetkisi biraz gecikmeyle Davutoğluna verildi. Davutoğlu da parti liderlerini ziyarete yavaştan başladı. RTÜK temsilcilerinin seçimi işi ise, MHP’nin HDP’den her koşulda daha fazla temsilci vermek istemesi sebebiyle tıkandı. Sancılı giden siyasetimiz ve uzlaşmazlık, büyük ihtimalle seçimlerin yenilenmesine yol açacak gibi görünedursun, sınırlarımızın ötesinde de kazanlar kaynamakta.

Tabi gündemin diğer bir önemli konusu da Suriye topraklarında ordu tarafından oluşturulacak tampon bölge. Meclisteki siyasi partilerden; artık tek başına hükümet olmayan, yeni hükümet kurulana kadar “geçici” olarak “olağan yürütme işlerinin aksamaması” için iktidarda bulunan AKP hariç bu öneriyi destekleyen yok. En son Milli Güvenlik Kurulunda masaya detaylarıyla yatırılan bu konunun halk tarafından desteklenip desteklenmediği konusunda henüz bir kamuoyu yoklaması yapılmasa da, Rusyanın olası bir sınır ihlalinde Türkiyenin karşısında bulunacağı, ABD’nin tampon bölge şu an için ihtiyaç olmadığı beyanları, tabanlarının oranı %60’ı bulan 3 partinin de bunun gerçekleşmemesi gerektiğini tartışmasız beyan etmeleri halkın bu konudaki düşüncesini veya nasıl düşünmesi gerektiğini gözler önüne seriyor.

Peki istemediğimiz bu müdehaleyi, gencecik çocuklarımızın vatan toprağından uzakta, propaganda amacıyla kalleşçe savaşan IŞİD ile yüzyüze kalmasını engellemenin bir yolu var mı? Bu hafta gerek Türkiye’nin hukuki dinamikleri, gerekse Uluslararası Hukuk normları karşısında bu durumu inceleyeceğiz. Yazı gereğinden fazla ayrıntılı dolayısı ile uzun olacağından, devamını 2. bölüm olarak yarın okuyabileceksiniz. Bu bölümde iç yaptırımlara, diğerinde ise önleyici meşru müdafaa ve dış yaptırımlara yer vereceğim.

Öncelikle irdelenmesi gereken konu bu tampon bölgenin gerekli olup olmadığı. Amerika önderliğindeki beklenen büyük operasyon başladığında Türkiye’ye ulaşmak isteyen mültecilerin ve içlerine sızıp savaştan kaçan IŞİD mensuplarının 15 km’lik tampon bölgede tutulup sınırdan içeri alınmayacağı varsayılırsa tampon bölge gerekli gibi duruyor. Hem de sadece topraklarında terörist görmek istemeyen bizim için değil, Türkiyeden dünyanın çeşitli yerlerine gidebilecekleri endişesini taşıyan diğer ülkelerin için de. Fakat defalarca MİT kanalıyla tırlarla IŞİD ve diğer islami örgütlere silah ve mühimmat gönderirken kendi savcısı ve kolluğu tarafından suçüstü yakalanan bir anlayaşın, bu tampon bölgeden bundan ötesini beklediği akla uzak bir düşünüş değil. Zaten uzun süredir sınırın yolgeçen hanı gibi olduğu, 2 milyonu aşkın sığınmacının Türkiye’nin hemen hemen her metropulünde ve sınır illerinde cirit attığı düşünülürse amacın ülkeye sığınmacı girişini engellemek olmadığı açıkça görülebilir. Amaç ne o zaman? Resmi bir şekilde dillendirilmese de az çok hepimizin bu konuda fikirleri var. Benim aklıma ilk gelen ise 49 büyükelçilik çalışanı için yapılan pazarlıkları baz alıyor. Yine bir parentez açarak belirtmeliyim ki; “Esad 2013’ü göremez” diyen ileri görüşlülükteki(!) bir anlayışın uzun vadeli dış politika planlarına nasıl güvenilebilir?

Peki bunu engellemenin bir yolu yok mu? Diğer bütün partilerin istememesine rağmen “geçici olarak” başta bulunan hükümetin bu uygulamayı tek başına yürürlüğe koyması mümkün mü? Öncelikle belirtmek gerekir ki bu konunun muhattabı “siyasi sorumsuzluğu olan Cumhurbaşkanı” değil “icranın başı olan Başbakan”dır. Yani tartışmalar yanlış muhattabın atağıyla başlamış, temeli yanlış atılmıştır. İkinci olarak; Anayasanın 92. maddesi Silahlı kuvvet kullanılmasına izin verme yetkisini TBMM’ye vermiştir. İstisnai olarak ülkenin ani bir saldırıya uğraması halinde bu iznin Cumhurbaşkanı tarafından verilebileceği de düzenlenmiştir. Böyle bir saldırı olmadığına göre Cumhurbaşkanının bu kararı tek başına alamayacağı açıktır. Mecliste çoğunluğu bulunmayan AKP’nin bunu tek başına gerçekleştirmesi de mümkün görünmemektedir. Yani diğer partilerin şimdiki tutumlarını değiştirmemesi veya ülkenin çeşitli yerlerinde bulunduğu ileri sürülen uyuyan IŞİD hücreleri uyandırılmadan bu iş mümkün görünmemekte. Ama bir yandan da sınıra yığılan ağır savaş araçları ve askeri birlikler düşünüldüğünde AKP’nin bu müdehaleyi meclise başvurmadan ya Cumhurbaşkanı yada hükümet vasıtasıyla yapmaya çalışabileceği ihtimalleri mevcut gibi görünüyor.

Peki diğer ülkelerin, bağlı ve sorumlu bulunduğumuz Uluslararası kuruluşların bu tutumumuz karşısında yapabilecekleri neler, bunu da yarın yine burada irdelyeceğim.