PROJE: İMAMOĞLU
Uzun bir aradan sonra yine siz sevgili Ayna okurlarıyla birlikteyim. Bu yazıyı kaleme alırken, yazmayı ne kadar özlediğimi de farketmiş oldum. Bu yazımla, özellikle ilçemizde de şu sıralar sıkça dile getirilen İmamoğlu’nun ABD projesi olup olmadığına değineceğim.
Meselenin nasıl başladığını kısaca hatırlatmak gerekiyor. İmamoğlu, T. Erdoğan’ı kastederek “İstanbul, Ankara’dan yönetilmez” çıkışında bulunmuştu hatırlarsanız. Bunun üzerine Vatan Partisi Genel Başkan ve ultra-mega-platinium-plus “Milli” Sayın Doğu PERİNÇEK, “İstanbul, Washington’dan yönetilmez” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Bu yazıda; İmamoğlu’nun göreve Ortadoks Patriğini ziyaret ederek başlamasını gerekçe göstererek; “Bizans oyunları, İstanbul-Konstantinapolis, Washington, Tel-Aviv, Bizans kukuletası, bonzai” gibi bir çok kavram ve meseleye değinerek CHP’ye ve İmamoğlu’na çamur atarken nedense YSK’nın önceki kararlarıyla (içtihatlarıyla) çelişen ve nedense kararı verenlerce hala bir gerekçe yazılamayan hukuksuz karar hakkında tak bir kelime dahi etmedi. Olsun, alışkınız zaten.
Perinçek’in bu iddiasına yine kendi cenahı olan Ulusalcılardan tepki yükseldi. Aydınlık Gazatesinde yayınlanan yazı ile kendisine cevap verildiği gibi, doğal olarak CHP ve İmamoğlu tarafından kaale alınmadığı için herhangi bir cevap verilmedi.
Her ne kadar siyasetle pek ilgilenmiyen yaşlı amcaların çok sık “En son neci oldu?” şeklindeki sorularına maruz kalsam da, Perinçek’i severek takip ederim. Mutlaka sizin de başınıza geliyordur, her ortalama kahve siyaseti sohbetinde, bir kısım ahali kendisinin CIA ajanı olduğunu iddia eder, diğer kısım ise kapasite gerekçesiyle CIA ajanlığına kendisini layık görmez. Ben ise kendisinin fikirlerini beğenmesem ve kendisini “Solun(!) Bahçeli’si” olarak görsem de, Türk Siyasetinde adı sürekli (bir şekilde artık) hatırlanacak siyasilerden olduğunu ve saygı duyulması gerektiği kanaatindeyim. Dolayısıyla kendisini ve geçmişte yaptıklarını çocukların erişemeyeceği bir kenara bırakıp, İmamoğlu hakkında yürütülen bu karalama ve yıpratma kampanyalarına dönelim.
Her şeyden evvel adamın geçmişi temiz ve şaibesiz. Beylilkdüzü Belediye başkanlığı döneminde kortej halinde 1 Mayısa katıldığını ve en önde nasıl gururla yürüdüğünü hepimiz izledik, biliyoruz. Yine Beylikdüzünün, farklı siyasi partinin elindeki Büyükşehir belediyesine rağmen nasıl bir şehir olduğu ve oradaki seçmenin, İstanbul’un yerlisi olmadığı halde İmamoğlu’na nasıl sahip çıktıkları ortada. Seçim sürecinde, herhangi bir usulsüzlüğünün olup olmadığı didik didik edilerek araştırılmışsa da aleyhinde hiçbir şey elde edilememiş. Kendisinin de yönetimde olduğu aile şirketleri hakkında en ufak bir sıkıntı olsaydı, şimdiye kadar defalarca ortaya çıkarılır, yandaş kanallarda günlerce konuşulurdu. Kendisinin de ailesinin de yüzünde en ufak bir gölge görmek mümkün değil, kalplerin temizliği gerçekten dedikleri gibi yüze yansıyorsa anlaşılan kendisi de ailesi de kalbi temiz insanlar. O kadar üzerine gidildiği, mazbatası kendisine günlerce verilmediği, verildikten sonra da geri alındığı halde, paçozlaşmadan ne kadar efendi kalabildiği ortada. Yine başkaları(!) gibi haksızlık karşısında hemen havlu atmayışı da takdire şayan. Yine mazbatadan sonra başına geçtiği belediyeden 1 işçi bile çıkarmayışına ne demeli?
İşte bütün bu güzel sebepler dolayısıyla, kendisini önce hakettiği İstanbul Büyükşehir Belediyesinin başında görmek, 2023’te ise ülkenin Cumhurbaşkanı olarak görmek bir çoğumuzun en büyük dileği. Kendisinin Amerikan projesi olduğuna dair ne bir “okyanus ötesi” ziyareti var, ne de partisinin bir dirsek teması. Velev ki Amerikan projesi, Sırf Amerikan projesi diye, İstanbuldaki yağma ve talanın devamını mı istemek gerekir? Hem belki Amerikalılar siyasal islamın kendisinden artık memnun değillerdir de bundan ötürü İmamoğlu ile aynı safa düşüyorlardır, olamaz mı?
Şahsi fikrim, İmamoğlu’nun Amerikan projesi olmadığı yönünde. Bir beyin takımı ile istişare ederek hareket etmesi ve toplumun bütün kesimlerine hatta ileriki dönemlerde göz kırptığı Cumhurbaşkanlığı için bütün dış ülke ve temsilciliklerine mavi boncuk dağıtması da onu Amarikancı yapmaz. Hem 1 Mayısta belediye apörlö (hoparlar) ‘larından işçi marşı çalan biri ne kadar Amerikancı olabilir?
Büyük resmi görmeyin demiyorum, hobi olarak yine görün. Ancak büyük resmi görecem diye; yeni neslin ülke için umudu olan bir siyasi figürü hiç haketmediği şekilde yaftalamak ve bunu mantığa büründürmeye çalışmak hiç etik değil. Sizleri de anlıyorum aslında, ben de adama atacak bir çamur bulamasam, aynı şeyi yapar onu Amerikancı ilan ederdim muhtemelen. Nasıl olsa ortamlarda “İmamoğlu Amerikancıymış yea” dediğinizde kim sizle tartışacak? Yüzünde ufak bir “sktr” ifadesi ile o kahve dedikodusundan öteye gidemeyen siyasi sohbetinizden koşarak uzaklaşacak.
Boşverin, her şey çok güzel olacak…