Yaklaşık 3 haftaya yakın bir süredir bunun cevabını aramaktayım. O güvendiğimiz kanalların bile gezi eylemlerinde neler yaptığını hatırladıkça her akşam tvlerde yer alan anahaberlere doğrudan inanmamaya başlıyorsunuz. Şöyle hendek kazılmıştı, şöyle mühimmat bulunmuştu vs hepsi doğru olsalar bile kaynağına artık güven duyulmaması sebebiyle inandırıcı gelmiyor ne yazık ki. Sonuçta cumalardır beklediğimiz Kabataş görüntülerinin neler olduğunu hepimiz gördük.
Diğer bir taraftan sosyal medyadan (twitter, ekşisözlük, facebook vs) devletin terör estirdiğine, masum halkın sokağa çıkma yasaklarından ötürü erzak ve ilaç kıtlığından kırıldığına hatta cenazelerin bile kaldırılamadığına ilişkin bilgiler, görseller vs öğreniyoruz. Kolluğun gezide Ali İsmaillere neler yaptığını hatırladıkça evet doğru olabilir diye düşünmekten de kendimizi alamıyoruz. Fakat bir de bakıyoruz ki, sivil halkın ambulans yaktığı görüntüler ortaya çıkıyor. Devlet burada bebekleri öldüyor metniyle paylaşılan bir resmin aslında yıllar önce Suriyede çekildiğini öğreniyorsunuz. Ve tabi bunun gibi birçok yalan yanlış bilgi, belki de doğru olanları da değersizleştiriveriyor gözünüzde. Sonuç olarak bilgi kirliliğinden orada ne olup ne olmadığını bildiğimizi sansak bile tam olarak bilemiyoruz.
Belki de ulusal medya, dış yatırımların, turizmin önünü kesmemek ve ülkeyi yurtdışına “terör ülkesi” olarak lanse etmemek adına yangın yerine dönen güneydoğuya çok değinmiyor. Sonuçta son yüzyılın en büyük çevre felaketlerinden olan fukuşima nükleer tesisindeki sızıntıdan tutun, meksika körfezindeki çevrenin içine eden ve on yıllarca temizlenemeyecek olan petrol sızıntısının üstünün “marka saygınlığı”na zeval gelmesin diye Uluslararası medyada nasıl görmezden gelindiğini hepimiz biliyoruz. Sermaye insanların haber alma hakkından önemli ki “infaale yol açar” bahanesiyle medyanın oto-sansür uyguladığına zaman zaman tanık olabiliyoruz.
Yaşadığımız durumun literatürdeki adı “dezenfermasyon” yani “bilgi kirliliği”. Saf dimaçlar için neyin doğru neyin yanlış olduğu ikilemine yol açarken, holiganlar için şiddetli bir propaganda aracı. İşte haftalardır tv ekranlarında tartışılan basın özgürlüğü tam da bu yüzden gerekli. Yoksa Kabataş yalanı gibi iftiralara çok sık rastlayacağımız gibi, gezide olduğu gibi her an topluma “terörist, lobi vs” olarak lanse edilmemiz mümkün. O yüzden salt tv ekranlarında gösterilen mayınlı hendeklerden orada öldüğü iddia edilen bebeklerden, çocuklardan yani masum sivillerin ölümü hakkettiğini söylememiz nasıl mümkün değilse, kolluğun orada insan kırdığını söylememiz de o kadar mümkün değildir. Hangisi ne oranda doğru bilemiyoruz çünkü, sadece yukarıda değindiğim üzere eski deneyimlerimizden çıkarımlarımız var.
Ha şimdi doğru olanı bilmiyoruz diye sessiz kalmamız mı gerekiyor bütün olan bitene dediğinizi duyar gibiyim. Hayır kardeşim. Oraya dair doğru bildiğimiz şeylerden biri de hergün insanların öldüğü gerçeği. Bu ölümlere dur demek için emek harcamak, sanıyorum şu aşamada yapılabilecek en doğru şey. Eğer bir yerde gerçekten masum çocuklar ölüyorsa “çocuklar ölüyor” demek nasıl suç değilse, hendekler kazıp mayınlar, bombalar yerleştirilmesi de “bölücülük, terörö eylemi vs.” olarak nitelendirilebilir. Sorun doğruya doğru, yanlışa yanlış denmesinde değil; halka pompalanan bilginin gerçekliğinde.
Sözlerimi Hitlerin Propaganda Bakanı olduğu söylenen zatın bir sözüyle bitirmek istiyorum: “Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir toplum yaratayım.”