Hayır, hayır düşündüğünüz gibi değil. Kendimi hiç içeri attırma niyetim yok şu sıralar. Bu haftaki yazımı Trump’a ayırdım ve onun sürekli 180 derece dönen fikirlerine.
İkinci Dünya Savaşındaki Coventry olayını bileniniz vardır. Savaş sırasında İngilizler, üzerinde yoğun şekilde çalıştıkları ENİGMA’nın şifresini çözdüklerinde savaşın tüm kaderini değiştireceklerini biliyordu. İngilizler; Hitler ve üst düzey komutanlar arasında kullandıkları bu şifrenin çözüldüğünün Almanlar tarafından anlaşılmaması ve tüm müttefik devletlerinin büyük kayıplar yaşamaması için büyük fedakarlıklar yapmak zorunda kaldı. Bir sonbahar günü gelen mesaj, İngilizleri büyük bir seçim yapmak zorunda bıraktı. Mesajda İngiltere’nin ortasında bulunan otomobil, bisiklet, uçak motoru ve bunun gibi önemli sanayi ürünlerinin üretildiği sanayi kenti Coventry’nin bombalanacağı bilgisi geçiyordu. Churchill’in kararıyla, İngilizler bu sırrı sakladılar ve şehri boşaltmadılar. Sadece alışılmış önlemler alındı, başta itfaiye olmak üzere, sivil savunma teşkilatı, hastaneler uyarıldı. Saldırıda 568 kişi hayatını kaybetti ve 863 kişi ağır şekilde yaralandı. Sadece bir gecede 4.300 ev ve şehirdeki diğer fabrika ve binalarının üçte ikisi yok olmuştu. Coventry bombardımanı, bir ülkenin çıkarları uğruna vatandaşların ne kadar kolayca harcanabildiğinin kayıtları geçmiş halidir.
E bunu niye anlattım şimdi? Kesinlikle MİT ve Genelkurmay’ın darbe girişiminden saatler önce haberdar olmasıyla bir ilgisi yok, sizi temin ederim. Yukarıdaki olay tamamen; Suriye’nin meşru lideri Esad’ın, İdlip’e yaptığı iddia edilen kimyasal saldırıyı izah için anlatıldı. ABD’nin; Vietnam Savaşındaki “gemilerimize saldırdılar” ve Irak Savaşındaki “Saddamın nükleer bonba (bomba?) ları var” yalanlarıyla nasıl 2 savaş çıkarıp yüzbinlerce insanın hayatına malolduğunu hatırlatmak boynumuzun borcu zira. Demek ki neymiş; ABD’nin “bir ülkeye müdahale gerekçelerine” çok da inanmamak gerekiyormuş. Gerekirse kendi gemilerine saldırarak savaşa meşruiyet kazandırmak isteyen bir ülkenin, sivil vatandaşlara kimyasal silahlarla saldırabileceği ihtimali; 5 yıldır teslim olmadığı savaşta günden güne yeni zaferler kazanan Esad’ın zafere çok yaklaşmasına rağmen kendi kuyusunu kazıyor olma ihtimalinden ağır bastağını kabul etmek lazım.
Peki Reis nerede ve neden çark etti? Türkiye, İran ve Rusya’nın garantörlüğünde düzenlenen ve Esad ile muhaliflerin karşı karşıya geldikleri Astana görüşmelerine katılmayan ABD, kendi sorunlarının öncelikli olduğu gerekçesiyle, kontrolü zımnen Rusya’ya bırakmıştı. Zaten bunun sinyallerini de, seçim propagandalarında ve seçildikten sonraki açıklamalarında önceliği ABD’nin sorunlarına vereceğini söyleyerek vermişti. Peki neden bir anda Suriye’ye müdahale yeniden gündeme geldi? Teorim şu; ABD’nin Suriyedeki kara güçleri, (YPG, muhalif diye tabir edilen paramiliter çeteler vs) hem IŞİD hem de Esad yönetimi ile mücadelede zorlanmakta. Türkiye’nin de çekilmesiyle zayıflayan ABD, doğrudan müdahaleyi meşrulaştırmak ve Rusya’nın karşı çıkışına Birleşmiş Milletler bazında mani olabilmek adına bu şekilde bir senaryoyu uygulamaya koymuş görünüyor.
O halde neden devamı gelmedi füze saldırısının? Uluslararası kamuoyunda yeterli desteği göremediğinden muhtemelen. Kendisi ve Türkiye dışında saldırıyla ilgili sesi yükselen yok zira. Normal şartlar altında BM Güvenlik Konseyinin olağanüstü toplanım kınama yada yaptırım kararı alması gerekirken, kimseden ses seda olmaması yukarıda anlattıklarımı doğrular nitelikte. Rusya ve Suriye’nin de seslerinin yüksek çıkmasının bu işte payı büyük tabi.
Önceki bir yazımda da belirttiğim gibi; Trump’ın, ABD’nin “devlet politikalarını” bir kenara bırakıp vaadettiklerini uygulaması çok da mümkün görünmüyor. Eskiler de doğru söylemiş; alışmış kudurmuştan beterdir…