09 Mart 2016 – Yeni Anayasa – 2

Dünkü yazımızda gündemdeki Anayasa tartışmalarına paralel olarak, cevabı net veya karışık olan bazı soruları cevaplandırmıştık. Bugün de kaldığımız yerden devam edelim.

En son; Anayasa yapıcının değiştirilemez maddeleri değiştirmeden, başka maddeleri değiştirmek suretiyle değiştirilemez maddelerin içini boşaltıp boşaltamayacağından bahsetmiş; bunu 2. maddede yer alan ve değiştirilemez olan “laik devlet”in, değiştirilebilir olan 24. maddeye “devletin resmi dini islamdır” ibaresinin eklenmesi suretiyle değiştirilip değiştirilemeyeceği örneğiyle somutlaştırmıştık. Bu sorunun yanıtını bulmak için öncelikle Anayasa değişikliklerinin iptalinin nasıl mümkün olduğuna değinmemiz gerekiyor.

Anayasa bir şekilde yürürlüğe girdi diyelim. Yürürlüğe girdikten sonra 45 gün içerisinde en az 110 milletvekilinin oyuyla Anayasa Mahkemesine başvurularak, değişikliğin “şekil şartlarına” aykırı olarak gerçekleştiği gerekçesiyle iptal davası açılabilir. Altını ısrarla çizmek istiyorum; “şekil şartlarına aykırılık” gerekçesiyle iptal istenebilir. Yani söz konusu değişiklik; değiştirilemez maddeleri değiştiriyor veyahut 184 vekilden az kişi tarafından teklif edildiği halde barbarca kabul edildiyse yada 367den az oy alıp doğrudan resmi gazetede yayınlanmak suretiyle yürürlüğe sokulduysa veya 330dan az oy aldığı halde referanduma sunulduysa ancak iptali istenebilir. Yani Anayasa Mahkemesi, değişikliğin esasına yani içeriğine asla müdehale edemez. Çünkü kuvvetler ayrılığı ilkesi gereği yasa yapmak ancak yasamanın yani meclisin elindedir. Mahkeme yani yargı, içeriğini beğenmediği bir Anayasa maddesini iptal ederse bu sefer kendisi de yasama gibi hareket etmiş olur. Yani yetki gaspında bulunmuş olur.

Altını tekrar çizelim; Anayasa Mahkemesi, söz konusu değişikliğin değiştirilmesi yasak olan ilk 3 maddeye aykırı olduğunu tespit ederse değişikliği iptal edebilir. Peki ya yukarıda bahsettiğimiz gibi “doğrudan” bu maddenin kendisi değil de “değiştirilebilir başka bir madde vasıtasıyla” içi boşaltılırsa? O zaman Anayasa Mahkemesi ne yapacak?

Bugüne kadar suistimalcı iktidarlar yüzünden bu durum defalarca Mahkemenin önüne geldi. Mahkeme de bu konuda bir içtihat geliştirerek; “değiştirilemez maddelerin için boşaltan diğer maddeleri de iptal edebileceği” yetkisini kendisinde gördü. Bu bence olumlu olsa da bir takım Anayasa Hukukçusu, bu durumun Mahkemeye inanılmaz yetkiler verdiğini iddia etmekteler. Zira diğer maddelerin hemen hemen hepsi illa ki bu ilk 3 madde ile bağlantılı. Kısmen haklılar da. Bu çelişki ise ancak dürüst Mahkeme üyeleri ile dürüst İktidarların yetişmesiyle çözülebilir.

Gelelim Başkanlık Sistemine; yani Anayasa değişikliği ile rejmin değiştirilip değiştirilemeyeceğine. Başkanlık sisteminin coğrafyamıza ve insanımıza uygun olmadığı, çok kısa bir sürede, Güney Amerika ve Afrika ülkelerindeki diktatörlüklere yola açabileceği başka bir yazımın konusu olsun. Velakin hukuken Başkanlık Sistemine Anayasa değişikliği ile geçilebilir. Üstelik sistemin değiştirilemez 2. maddesindeki “demokratik devlet” ile bağdaşmadığı iddiasıyla açılan olası bir iptal davasında, sistemin tamamen demokratik olduğu, dolayısıyle değişikliğin geçerli olduğu kabul görebilir. Özellikle Anayasa Mahkemesinin “yetmez ama evetçiler” sayesinde nasıl teşekkül ettiği göz önünde bulundurulursa, Can Dündar kararına rağmen böyle bir kararın çıkması oldukça muhtemel. Yani iş muhalefet partilerince iptal davasına bırakılmamalı, herkes halkı bu sisteme karşı bilinçlendirmek için elini taşın altına koymalıdır.

Mahalle yanarken bilmem kim saçını tararmış derler, bilirsiniz. Hergün ölüm haberlerinin geldiği, adeta ortadoğu şehirlerine dönen güneydoğumuzda şimdilik etkisini yitirmiş olsa da bir iç savaş devam ederken, bizim Anayasa değişikliğini tartışmamız ne kadar doğru ve etik takdir sizin.