Toplumumuz, tarihinin belki de en büyük ve yoğun ayrışmalarından birini yaşıyor. Aslında yaşıyor kelimesi tam olarak ifade edememekte. “ayrışmalardan birini aşamakta” demek daha doğru olur, zira ayrışma dediğimiz şey aslında bir süreç ve ne zamandır devam etmekte. İşte bu ayrışma, vatandaşlar arasında en hafif tabirle tahammülsüzlükle vücut bulmakta. Farklı görüşlerdeki insanların birbirlerine karşı ağızlarından b*k damlamasının, birbirlerini sudan sebeplerle yemelerinin sebebi de tam olarak bu tahammülsüzlük işte.
Beşiktaş – Konya maçına getirecem hemen konuyu. Biliyorsunuz; BJK’lilerin getirdiği ve üzerinde “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa” yazılı pankart, “daha önceden izin alınmadığı” gerekçesiyle maça alınmadı. Fakat aynı maça nasılsa adam yaralamak ve öldürmekten başka bir işe yaramayan kelebek bıçak girebilmişti. Hatta bu bıçak sahaya kadar atılmış, futbolcularca hakeme teslim edilmişti.
Aslında şunu da sormak lazım, Başakşehir maçında Başkomutan yazan ve üzerinde Recep Tayyip ERDOĞAN’ın resmi bulunan pankart için acaba kimlerden izin alınmıştı? Daha doğrusu izin alınmış mıydı? Ya da BJK taraftarı, Konya maçına Recep Tayyip ERDOĞAN’ın atıyorum “…kimler kimlerle yana yana geliyor…”* sözünün yeraldığı pankartla girmek isteseydi, izin alınması gerektiğini hangi yetkili söyleyebilecekti?
Bir tarafta hiç bir dini gereklilik olmadığı halde durduk yere tekbir getiren Konya taraftarı, diğer tarafta ise “Türkiye laiktir laik kalacak” diye ortalığı inleten BJK’liler… Ne zaman bu kadar zıtlaşabildik? Düşüne biliyor musunuz; “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa” diye tezahürat atan BJK’lilere, Konyaspor taraftarı “PKK dışarı” diye karşılık veriyor. Evet evet, Dolmabahçe ve Oslo görüşmelerinde masanın karşısında oturan PKK’dan, Haburda davul ve zurnalarla karşılanıp, çadır mahkemelerinde aklanan PKK’dan bahsediyorlar. Hani şu Nevruzda Diyarbakırda mektubunu okudukları örgüt liderinin örgütü olan PKK’dan evet. Utanmadan, sıkılmadan…
BJK taraftarının tezahüratlarını duymamış olabilirsiniz. Zira yayıncı kuruluş olan ve daha önce örgüt şifreleri diye oyun şifreleri paylaşan malum kanal, içinde Mustafa Kemal geçtiğinden midir bilinmez habire sansürü dayadı yayına.
Bütün bu pis şeyleri ne yazık ki biz yapıyoruz. Bak elin adamı Luçesku’ya. Adam eline almış kalem-kağıdı taktik, oyuncu vs not alıyor. Oysa Adanalı olsaydı garip garip kaş ve dudak hareketleri, yapmacık tavırları ve en ciks takım elbisesiyle bürokratların yanında ve gül suyu eşliğinde maçı takip ederdi.
Gelelim asıl meseleye. Bu durum ilçemizde de böyle ne yazık ki. Misal ciğeri 5 para etmez, sokakta görsen yüzüne tükürmeyeceğin adam; atıyorum belediyede saçma sapan bir kadroya taşeron olarak alınmış ya da vatandaşın toprağı kendisine değerinin çok altında peş… pardon satılmış. Bakıyorsun, kraldan çok kralcı; taşeron olsa da, her an k*çına tekme basılabilecek olsa da mevcut yönetim karşıtlarına tehdit savurmalar, imalı mesaj vermeler, ekmeğinin derdinde olanları kendilerinin değil yakınlarının muhalifliğiyle tehdit etmeler vs gırla! Ne zaman bu kadar zıtlaştık? Neden düşmanız? Neden bu kadar kötülük? Aynı soydan gelenlerin birbirlerini soysuzlukla itham etmesi, ecdadına saydırması neden?
Misal başka bir adam mevcut yerel yönetime muhalif. Vatandaşları yani seçmenleri kendi tarafına çekmek, hizaya gelmesi için yönetimi eleştirmek yerine yönetime saydırmak nedir arkadaşım? Eleştirmek demiyorum, iğnelemek ve hatta vurucu söylemlerle rencide etmek de demiyorum; sövmek nedir? Söverek mi düzelteceksiniz insanları, gerçekten buna mı inanıyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz, bu kadar haksızlığa rağmen neden arkanız kalabalık değil, neden 3-5 kişisiniz diye? Şüphesiz karşı taraf bile “muhalif” tabirine sizin verdiğiniz zararı vermiyor emin olun.
Herkesin dışarıdan bir gözle kendine bakması, çeki düzen vermesi dileklerimle…
Samandağlı sıradan bir vatandaş…