Malumunuz; Meclis Başkanlığı seçiminin yoğun olarak tartışıldığı bir haftayı geride bıraktık. Baykal ve MHP kurmayları çatışadursun, büyük ihtimalle siz bu yazıyı okurken Cumhurbaşkanı Davutoğluna hükümeti kurma yetkisini çoktan verdi bile.
Sınırlarımızda yaşanan bu gelişmeler bir yana komşumuz Yunanistan geçtiğimiz pazar günü önemli bir referandum gerçekleştirdi. Çıkan sonuç Almanya özelinde bütün Avrupa Birliğine rest niteliğindeydi. Bu aşamaya nasıl gelindi, suç kimdeydi, bundan sonra neler olacak? Bunlar hep cevap bekleyen sorular. Ekonomist olmasam da bu yazımda elimden geldiğince bu sorular ışığında olan biteni kendimce yorumlamaya çalışacağım.
E peki bunun Samandağla ne alakası var? Suriye yanımızda kaynarken neden Yunanistan? Diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Ama şüphesiz Yunanistanın bu durumundan Samandağ halkının alması gereken dersler var.
İlk önce bir bakalım Yunanistan ne durumda. Yunanistanın borcu 400 milyar dolar civarında. Kişi başına düşen milli gelir ise en son 20.000 dolardı. Yani 11 milyon nüfuslu bu ülkenin, yemeden içmeden bu borcu ödemeye kalkması neredeyse imkansız.
Peki bu borcun kaynağı ne, Tvlerde söylendiği gibi Yunan halkı gerçekten tembel mi? Son OECD (İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı) verilerine göre Yunan halkı, saat bazında ortalamanın üzerinde çalışmakta. Hatta Avrupanın en güçlü ekonomisine sahip Almanyadan bile daha fazla çalışmaktalar. Peki bu çalışkanlığa rağmen neden hala bu bataktalar? Cevabı basit, verimsizlik. Deyim yerindeyse Alman halkı az ve öz çalışıyor. Oysa Yunanistanda durum bizdeki gibi. Yani Cem Yılmazın deyimiyle “gizli işsizlik” fazla.
Neden verimsizlik fazla? Verimsizlik fazla çünkü, Yunan ekonomisinin büyük bir kısmı hizmet (turizm dahil) sektörüne dayanıyor. Akabinde tarım ve ticaret, arkasından da son olarak sanayi geliyor. Yaşlı nüfusun genç nüfustan fazla olması, ülkede üretilenin büyük çoğunluğunun emeklilere gitmesine sebep oluyor. Ayrıca kayıtdışı ekonominin fazlalığı da devletin gelirlerinin düşük olmasına, dolayısıyla maaş ödemek için sürekli borçlanmasına yol açıyor.
Yunanistan, üretime değil de maaş ödemek için yani doğrudan tüketime harcanacak parayı bu yoklukta nasıl ve nerden temin ediyor? Yunanistana kredi sağlayan kreditörler bugünleri öngöremediler mi? Gelelim oyunun diğer büyük oyuncusu Almanyaya. Mercedesler, Adidaslar, Siemensler üreten Almanya bunları satacak pazar derdinde. Eğer herkes krize girerse Almanya dışarı mal satamaz. Bu sebeple özellikle gümrük birliğinde yer alan diğer ülkelerin kredilendirilmeleri, Almanya gibi gelirinin çok büyük bir bölümü ihracata dayalı bir ülke için önemli. Avrupa Merkez Bankasının kasasını dolduran güçlü Almanyanın Yunanistanın doğrudan muhatabı olması bu yüzden.
Sonuçta ne kadar kemer sıksa da üretim yapamadığı için sürekli arttırılan vergilerle borç ödemeye çalışan Yunanistan mı yoksa bu durumu öngerebilecek vizyona sahip olması gereken IMF ve Avrupa Merkez Bankası mı suçlu? Her ikisi de bu durumdan sorumlu olsalar da daha masum olan Yunanistan. Yapıları gereği lüks tüketimden, mercedeslerden vazgeçmemeleri, nihayetinde ise “üretememeleri” en büyük hataları. Yoksa ne tembeller ne de aldıkları ücretler dudak uçuklatacak miktarda. Bir ülke halkını kendine köle etmeye çalışan kuruluşların ise akbaba gibi Yunanistan ekonomisinin ölmesini beklemesi, Yunanistanın hataları karşısında gerçekten devasa.
Çözüm ne olmalı? Almanyanın istediği, IMF ve Avrupa Merkez Bankasının dayattığı gibi sonuç alınamayacağı bilinirken kemer sıkmaya devam mı edilmeli? Yoksa Yunanistanın bu aşamaya gelmesinde kendisinin ve ideolijisinin hiçbir katkısı olmayan Çiprasın uzun vadeli ve üretime dayalı projeleri mi hayata geçirilmeli? Genç işsizliğin %50 olduğu, emeklilerin maaşlarıyla gençlere baktığı bu ülkede gençlerin inisiyatif alıp üretime geçebilmeleri ne kadar mümkün? Acaba toprak satılması gibi 3. bir plan ne kadar kabul görür? Bunların cevaplarını uzun vadede öğreneceğiz. Halkını daha fazla ezdirmeyen Çiprasın elinde sonunda bir çıkış yolu bulacağından ben eminim.
Yukarıda bahsettiğim bazı terimleri tekrar etmek istiyorum. Üretmemek, genç işsizlik, lüks tüketim, mercedes, adidas, kredi, pazar olma, toprak satma. Bunlar bir yerden tanıdık geliyor mu? İşyerimin camından aşağı bakarken gördüğüm Mercedesler, WolksWagenler, BMWler; çarşının yarısını kaplamış, “üretilenin” değil “dışarıdan gelenin” satıldığı giyim dükkanlarımız, emlak ofislerimiz, araba galerilerimiz hangisi üretime yönelik? Zenginlerimizi zengin eden toprak, apartman daireleri, dükkanlar yarın öbürgün satın alacak, kiralayacak kimse olmadıkça bunlar nasıl değerlendirilecek?
Bugüne kadar, ekonomisi Arabistana dolayısıyla dolara endeksli riyala bağlı olan Samandağ, bu sayede büyük krizlerden en ufak hasarlarla bugünlere geldi. Peki bundan sonra ne olacak? Üretemeyen, tarımla uğraşmayan, bütün gelirini ilçe içi ufak ticarete sermaye eden halkımız, okuduğu halde işsiz olan yada kendi branşında çalışmayan once gencimiz 10 yıl sonra ne aşamada olacak? Bindiğimiz o lüks arabalar, yaptığımız lüks düğünler, gittiğimiz lüks mekanlar, giydiğimiz lüks markalar, kullandığımız lüks telefonlar, özel üniversitelere döktüğümüz bin dolarlar bize gösteriş ve konfor dışında uzun vadede ne gibi faydalar sağlayacak? Bunlar da bizim cevaplamamız gereken sorular. Umarım verebileceğimiz cevaplar kendimizi tatmin etmekten öte olur.