Sözde bu hafta 240 aya varan Mortgage imkanlarına, %10 peşinatla ev sahibi olmanın ekonomik anlamda faydalı olup olmadığına, emlaka arz ve talep piyasasının bu değişikliklere nasıl tepki vereceğine (ev fiyatlarında artış vs) değinmeyi düşünüyordum. Fakat Pazar gecesi, Bakanlar Kurulu kararı ile içlerinde Ziraat Bankası, PTT, BOTAŞ, Borsa İstanbul, TPAO, TURKSAT, Türk Telekom, ÇAY-KUR, ETİ Maden gibi önemli kuruluşların bulunduğu kamu iktisadi teşebbüsleri, Sayıştay ve Meclis’in denetiminde olmayan bir anonim şirkete, evet yanlış duymadınız, ticaret siciline kayıtlı bir ticari şirkete devredildi.
Satıldı demiyorum, devredildi. Satılması için en basit tabirle “ihale edilmesi” gerekirdi. Tekrarlıyorum: Satılmadı, devredildi. Devlete dolayısıyla vatandaşa ait bu işletmeler; 15 Kasım 2016’da yani daha 3 ay önce kurulan Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş.’ isimli bir şirkete bir pazar gecesi OHAL KHK’sı ile meclis onayı olmaksızın devredildi. 31 Ocak 2017 tarihinde yani daha 1 hafta önce de şirketin yönetimin kurulu üyeliğine Yiğit BULUT getirilmiş. Ne tesadüf… Bu şirketin kurulabilmesini sağlayan 6741 sayılı kanun ise 19 Ağustos 2016’da yani daha 6 ay önce meclisten geçmiş.
Bu şirket öyle bir şirket ki; ne normal şirketler ne de herhangi bir devlet kurumu gibi kanunlarla sınırlandırılmamış. Hemen hemen konuya ilişkin her türlü kanun, KHK vs’den muaf. (6741 sayılı kanunun 8. maddesi) Yine devletin her kurumunun tabi olduğu Sayıştay denetimine de tabi değil bu şirket. Yani şirket yetkilileri istediği gibi at koşturabilir, kimse de “dur kardeşim ne yapıyorsun” diyemez. Yine şirket olması hasebiyle; kamu yararı odaklı olmaktan çok kar marjlı hareket edeceğinden vatandaşın yine mağdur edilmesi olası.
Zaten kuvvetle muhtemel; bu şirket söz konusu kuruluşları, kendi bünyesinde işletmek yerine satacaktır. Fakat bu satış, Sayıştay denetiminde olmayacağı için kime hangi usulle satılacağı hususları kontrolsüz olacaktır. Tıpkı bir hukuk devletinde olmaması gerektiği gibi.
Gelelim işin hukuka uygunluğuna. Öncelikle OHAL KHK’sı ile yapılan bu şekilde bir devir hukuken yok hükmündedir. Anayasa’nın ilgili maddeleri uyarınca OHAL KHK’ları “ancak OHAL’in gerektirdiği konularda ve OHAL süresince geçerli olmak üzere” çıkarılabilir. Bu devirlerin ise OHAL ile alakası olmadığı gibi, OHAL ile de sınırlı kalmayacağı aşikar.
İkincisi; bu tarz bir devrin serbest piyasa koşullarına uygun yapılması gereklidir. Özelleştirme yapılacaksa bile usulüne uygun yapılmalıdır. Sayıştay denetiminde olmayan bir ihale veya devrin; en azından halk vicdanında şaibeli olacağı unutulmamalıdır.
Son olarak; tekel konumda olan PTT, TURKSAT gibi kuruluşların özelleştirilmesi vatandaşı rekabet olmaması dolayısıyla yüksek fiyatlara mahkum edecektir. Yine stratejik öneme sahip telekominikasyon ve iktisadi nitelikteki kuruluşların yabancıların eline geçmesinin de sıkıntılar yaratabileceği ortada. Yani nerden tutsanız elinizde kalıyor.
Gelelim 6 aylık bir süreç içerisinde, yangından mal kaçırırcasına neden bütün bunların gerçekleştiğine. İlk ihtimal, hazinenin artık alarm veriyor olması. Devletin acil sıcak para ihtiyacı dolayısıyla bu özelleştirmeleri, denetim ve yargı süzgeci olmaksızın alelacele yapmak istiyor olması muhtemel. Sosyal medya (ekşi sözlük vs) kaynaklı diğer ihtimaller ise; iktidarın kendisine referanduma kadar kaynak yaratma çabasından, batık yandaş şirketlere nefes aldırılmaya çalışılmasına kadar türlü komplo teorilerinden oluşmakta. Bütün ihtimallerin ortak noktası ise, devletin ekonomik anlamda darboğazda olduğu.
Yazımı rahmetli Ecevit’in bir vecizesine atıfla bitirmek istiyorum. Sonraki iktidar enkaz bile devralmayabilir. Olan bitenin hayırlara vesile olması dileklerimle…
Not: Referandumda oy kullanacak vatandaşların (bilhassa ikametgahları yurtdışında olan fakat kendileri referandum tarihinde -9 ila 23 Nisan arası- burada olacak gurbetçilerimiz ile öğrencilerimizin) ikametgah işlemlerini yapmaları gerektiğini hatırlatalım.