08 Haziran 2016 – Ermeni Soykırımı

Alman Meclisinin geçtiğimiz hafta soykırımı kabulü ile bu konudaki tartışmalar yeniden başladı biliyorsunuz. Bu haftaki yazımda TV ekranlarında sürekli tekrar edilenlerden çok, değinilmeyen detaylara girmeye çalışacağım.

Öncelikle bir “Doğu PERİNÇEK zaferi” furyasıdır almış başını gidiyor. Sadece ülke değil Samandağ bazında da bu olay oldukça çarpıtılmış durumda. Şöyle ki; PERİNÇEK’in Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) kazanmış olduğu dava; sanki “Ermeni Soykırımının bir yalandan ibaret olduğunun mahkemece kabul edilmesi” olarak aksettiriliyor. Yani özetle; AİHM, Ermeni Soykırımının yalandan ibaret olduğuna karar vermiş gibi bir hava yaratılmaya çalışıyor. Peki gerçek bu mu? Hiç sanmıyorum…

Olayın aslı şu: PERİNÇEK, İsviçre Parlementosunun aldığı “Ermeni Soykırımı gerçektir” temalı karardan sonra İsviçrede yaptığı bir konuşmada “Ermeni Soykırımı emperyalist bir yalandır” ifadesini kullanıyor. Bunun üzerine ülkemizde de benzerlerinden eser miktarda bulunan savcının biri PERİNÇEK hakkında “Ermeni Soykırımını inkar” gerekçesiyle işlem başlatıyor. Bu durumu AİHM’e taşıyam PERİNÇEK ise mahkemeden “Soykırım inkarı düşünce özgürlüğü kapsamındadır” temalı bir karar alıyor. Yani AİHM, “soykırımın inkar edilebileceği” yönünde karar veriyor. Asla ve asla “Ermeni Soykırımı yalandır” demiyor. Şimdi gel de PERİNÇEK’ in yaptığı siyasete güven, haksız mıyım?

Gelelim Soykırımı kabulün; çok uluslu sigorta şirketlerinin, Türkiye’yi milyonlar hatta belki de milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda bırakacağı iddiasına. Bu komplo teorisinin de kaynağı, Almanların Yahudi Soykırımından (Holokost) sonra Yahudilere ödemiş oldukları tazminatlar. Ceza hukukundan çok özel hukukun konusuna giren bu tartışmada ilginç doneler ve teoriler var. Türkiye’nin Osmanlı Devletinin hukuki halefi olmasından ötürü, bu tazminatlardan sorumlu tutulmamız mümkün evet. İddia edildiği gibi de, nedeni oldukça teknik olmakla beraber, hakkın hak sahiplerince talebi halinde zamanaşımı geçerli değil ve hiçbir zaman da zamanaşımı gerçekleşmeyecek. Yani Ermeni Soykırımını kabul etmemiz veya taraf olduğumuz bir Uluslararası örgüt (Birleşmiş Milletler vs.) veya Uluslararası sözleşme tarafından kabul etmiş ve/veya işlemiş sayılmamız halinde bu tazminatları ödemekle yükümlü olacağımız muhtemel.

Diğer bir değinilmesi gereken husus ise, olayın ceza hukuku açısından irdelenmesi. Olayın faillerini zaten saltanatın kaldırılması sebebiyle yurtdışına sepetledik ve şu an yaşamıyorlar. Bu sebeple ceza almaları mümkün değil. Fakat ceza hukuku anlamında olayı incelediğimizde ortaya garip sonuçlar çıkıyor. Gündelik hayattan bir örnekle somutlaştırayım: Hemen bugün kaldırıma parketmenin 6 ay hapis cezası ile cezalandırılması gerektiğine ilişkin bir yasa geçtiğini varsayalım meclisten. Bunu duyan işgüzar komşunuz da sizin geçen hafta kaldırıma parkettiğinize dair fotoğraflarla suç duyurusunda bulunsun. Geçen hafta işlemiş olduğunuz kaldırıma parketme suçundan dolayı 6 ay hapis yatmanız mümkün mü veyahut mantıklı mı?

Ceza yasaları; kanunilik ilkesinin etkisiyle, zaman bakımından yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki olaylara uygulanırlar. Aksi takdirde bugün gerçekleştirdiğimiz herşey yarın suç olarak kabul edilebilir ve cezalandırılabiliriz. Durum Uluslararası ceza hukukunda da bu şekilde. Soykırım suçu ilk kez ceza kanunlarında 1948 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (SSECS) ile hayatımıza girmiş durumda. Öncesinde ise isim olarak bile mevcut değil. Ermeni Soykırımının da 1915 yılında gerçekleştiği iddia ediliyor. E nasıl yeni bir yasayı geçmişe yürütelim? Başka sözüm yok hakim bey…

Soykırımın olup olmadığı konusundaki şahsi fikrime gelince; cevap günümüz siyasetçilerinin sözlerinde gizli. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL’ün, kendisine Ermeni dediği için milletvekili Canan ARITMAN’a hakaret davası açması misal. Eski Başbakan şimdinin Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’ın NTV’de canlı yayında “Benim için çıktı bir tanesi Gürcüdür dedi; hatta çok daha çirkin şeyler söyleyenler oldu Ermeni dedi, ben Türk’üm” demesi örneğin. Ya da malum partinin Erzurum milletvekili Muhyettin AKSAK’ın PKK ile ilgili yapmış olduğu bir açıklamada “Kürt kardeşlerimizi bunlardan ayırıyoruz. Bunlara baktığınız zaman ya satılmış beyinler ya da Ermeni dönmesi çocukları ya da Suriye’den, İran’dan ülkemize sızan alçaklardan başka bir şey değil” demesi mesela. Yine yüksek mevkiideki siyasetçilerin yahudilere yaptıkları yahudi tohumu, yahudi dölü gibi hakaretlere hiç girmedim dikkat ederseniz. Irkçılığı geçtim, bir ırka nasıl ve neden bu kadar nefret duyulduğunu mamafih anlayamadım. Allah aşkına sizce ne düşünmeliyiz?