03 Şubat 2016 – Şamaroğlanı

Bilmeyenler için kısaca tanımlayalım; şamaroğlanı, yüce (!) Osmanlı döneminde genç yaştaki şehzadelerin yaptığı yaramazlıkların bedelini ödeyen kendisine yaşıt erkek çocuk anlamına geliyor. Günümüzde ise anlamı biraz daha genişleyerek “gelen geçenin vurduğu kişi” demek. Aynı zamanda görünen o ki yeni dış politikadaki misyonumuz.

Geçen haftaki yazıma da konu olan ABD Başgan Yardımcısı Co Baydın, ülkesine döner dönmez yaptığı bir basın açıklamasında dünya medyası önünde şu sözleri sarfetti: “…I spent to much time probably with president Erdoğan but Erdoğan has seen the lord…” Bu şu anlama geliyor, “…Başkan Erdoğan ile gereğinden fazla vakit harcadım fakat Erdoğan kimin patron olduğunu gördü…” Bunu ben demiyorum, ben çevirmedim de; bunu bizzat ağırladığımız sayın ABD Başgan Yardımcısı söyledi. Tabi sizin henüz haberiniz olmayabilir, çünkü medyamız çeviriyi bu şekilde yapmak yerine “…isteklerimiz kabullendi…” olarak bu konuşmayı haber olarak geçti.

Bu söylemde öne çıkan 3 önemli ayrıntı var: İlki Cumhurbaşkanına “başkan” denmesi. Bu da ABD’nin ülkedeki Başkanlık Sistemi tartışmalarındaki safını az çok belli ediyor. Bir diğeri ise “…gereğinden fazla vakit harcadım…” söylemi. Bunun yorumunu yapmama gerek bile yok herhalde. Sonuncusu ise “…kimin patron olduğunu gördü…” Ne kadar da onur yıkıcı bir söz değil mi?

Ülkenin mertebe olarak en tepesindeki makama bu denli hakaret edilmesi bütün ülke için büyük bir ayıp. Şüphesiz Baydın’ın yaptığı açık açık bir saygısızlık, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına bir hakaret. Ne olursa olsun dost oldukları iddia edilen 2 ülke arasında kesinlikle ve kesinlikle kullanılmaması gereken bir dil.

Peki ne oldu da meşhur “Ayşe tatile çıksın”lardan bu günlere geldik?

1980’li yıllarda ABD’li bir generale atfedilen, Evren Darbesiyle ilgili meşhur bir söz var, illa duymuşssunuzdur: “Our boys have done it”, meali “Bizim çocuklar yaptı”. İşte o tarihten itibaren dış politika ve diplomasi kamburumuzu bir türlü düzeltemedik. Körfez savaşında yüksek meblağlarda zarar ettik. Bizim olmayan Afganistan ve Irak işgallerine Nato Destek Gücü adı altında ABD’ye yardım amaçlı asker gönderdik. Arap Baharı olarak adlandırılan fakat Bahar olmadığı artık Batılı Demokrasilerce de kabul edilen yıkımlara destek verdik. İsraile Davosta trip atıp, sıkıştığımızda kucağına atladık. Mit tırlarını geçiyorum, eğit-donat projesiyle el-kaide bağlantılı olduğu bütün dünyaca kabul görmüş el-nusra ve diğer cihatçı grupları Esad’ın üzerine yolladık. Yani ABD nerede bir pisliğe bulandıysa, yanında da biz vardık. Bütün bunlardan ötürü ülke olarak, birçok ülkenin gözünde “Amerika’nın arka bahçesi” damgası yedik.

Sen, yakın tarihte (2003 Irak tezkeresi hariç) ABD’nin çıkarlarına aykırı olarak her dediğine evet dersen, tabi ki onu biraz zorladığında senin için “…gereğinden fazla vakit harcadım…” der. Yine her dediğine sürekli biat edilirse en ufak -sözde- kalkışmanın bastırılmasında “…kimin patron olduğunu gördü…” gibi diplomatik dille bağdaşmayan bir söylem kullanılabilir. Yine aleyhinize ne yaparsa yapsın dur diyemediğiniz bir güç, sizi her ne olursa olsun kaybetmeyeceğinden eminse, diplomatik anlamda yıkıcı olabilecek bu söylemi, ilişkilerin yıpranabileceğinden çekinmeden yapabilir. Yani yaptıklarımız yada daha doğru bir deyişle yapamadıklarımız ülkeyi ne yazık ki şamaroğlanına çevirmiş durumda.

Sadece ABD karşısınında bu durumda değiliz tabi. Yakın bir zamanda “Avrupa’nın mülteci gettosu” olmak adına vizesiz geçiş hakkı + holosko + bir miktar para aldık. Hem de bizimle yaşamak istemeyip onlarca ölüme rağmen ısrarla bebekleriyle birlikte Ege’den Avrupaya geçmeye çalışan mültecileri zorla kendimize mahkum ederek. G20’de Rusya açıkça olmasa da “Teröre destek veren ülke” olmakla suçladı. Hemen 1 hafta sonra da Işide ait petrol rafinerilerinden kalkan tırların ülkemize nasıl girdiğini -bizim medyamız yayınlamasa da- bütün dünya kamuoyuyla paylaştı. Yine G20’de ev sahibi ülkenin başbakanı yerine bütün liderlerin Obama’nın elini sıkıp geçtiği bir video var ki, sır gibi saklanmakta. Bunlar henüz taze olanlar. Alçak seviyede koltukta ağırlanmaktan tutun, BM aile fotoğrafında arka sıralardan ittir ittir öne gelmeye çalışmalara kadar daha birçok diplomatik rezillik yaşladık ve yaşıyoruz.

Suçun büyük kısmı bizim başımızdakilerde anlayacağınız. Kendisi hakkında en ufak eleştiriyi kabul edip, Ceza Kanununun “ilkel” hükümleriyle yazarları, karikatüristleri içeri tıkmakla uğraşanlar, Baydın’ın bu söylemlerine ne tepki verecekler gerçekten merak ediyorum.