Geçen haftaki yazımda; anayasanın nasıl askıya alındığını, yorum gerektirmeyecek derecede açık olan hükümlerinin nasıl yok sayıldığını elimden geldiğince izah etmiştim. Bu hafta da gündemdeki “iç savaş yasası” olarak nitelendirilen ve OHAL KHK’sı ile düzenlenen “ultra-mega” afa değineceğim. İçeriğinden ve ülkeyi nasıl bir duruma sokcağından çok, işin hukuki boyutunu anlatacağım.
Yazmadan af müessesinin ülke tarihinde nasıl uygulandığını bir araştırayım dedim; bizden öncekiler nasıl uygulamışlar neler yapmışlar falan filan. Konuyu ele alan anayasa profesörleri iktidarların oy kaygısıyla, af ilan ettiklerinden, toplumdaki huzurun oy uğruna feda edildiğinden şikayetçi olmuşlar hep. O güzel günleri özler hale geldik, zira görülüyor ki aflar artık sadece oy kaygısıyla çıkarılmıyor.
Gelelim “iç savaş yasası” olarak adlandırılan değişikliğe. Bu değişiklik öyle bir af ihtiva ediyor ki; ülke tarihi daha önce böyle bir afla karşılaşmadı. Ultra-mega dememin de sebebi tam olarak bu. Söz konusu OHAL KHK’sı düzenlemesi, sadece 15 Temmuz ve ertesi günü işlenen suçlarla ilgili değil, “bunun devamı niteliğindeki diğer olaylar”la ilgili affa işaret ediyor. Yani sadece geçmişte işlenen suçlarla ilgili değil, gelecekte işlenebilecek suçları da kapsıyor. Hem de sadece cezai sorumluluğu değil, idari, mali vs sorumlulukları da ortadan kaldırıyor. Üstüne üstlük, hangi olayların 15 Temmuzun devamı niteliğinde olduğunu kimin takdir edeceği de muallak.
Yani, en ufak bir grev hatta 1 Mayıs bile, iktidarca 15 Temmuzun devamı ilan edilip, grevdekilere veya 1 Mayısı kutlayanlara saldıran vatandaşlar cezasız bırakılabilir. Olmaz demeyin, FETÖ ile onlarca fotoğrafları olanların, FETÖcülerin hapse attığı masum vatandaşları FETÖcü olarak suçladıkları bir dönemden geçiyoruz. Boşuna dememişler; bir gün herkes FETÖcü olacak diye, öyle bir iftira politikası bu, düşünün artık…
Velhasıl, siyaset yapmanın en tehlikeli olduğu dönemlerden birinden geçiyoruz o yüzden kısa kesiyorum. Gelelim işin hukuki boyutuna. Afı kimlerin çıkarabileceği anayasamızda yer almış. TBMM’nin görevlerinin sayıldığı 87. maddede, sadece af çıkarabilmek için meclisin 5te3’ünün oyu aranmış. Geri kalan bütün işlemlerde ise herhangi bir çoğunluk öngörülmemiş. Yani konu bu kadar önemli, 550 vekilden 330’unun gelip oy kullanması gerekiyor ki af çıksın. Anayasayı değiştirebilmekle aynı çoğunluk düşünün mahiyetini. Tekrar ediyorum, sadece TBMM’nin (ve bazı özel hallerde ve çok kısıtlı olarak Cumhurbaşkanının) af çıkarma yetkisi var, hükümetin ya da yeni sistemde başkanın bu kadar geniş anlamda bir af çıkarma yetkisi yok.
Peki sevgili iktidarımız ne yapıyor? Sadece geçmişteki suçlara ilişkin olarak çıkarılabilecek “af”ı; modern hukukta örneği olmayacak şekilde geleceğe yönelik bir hale getiriyor. Hadi bunu görmezden gelelim. Ancak yapılışında da sıkıntı var. Anayasanın hiç bir yerinde, hükümetin af çıkarma yetkisinin olduğuna dair bir cümle bile olmadığı gibi, TBMM’nin de af çıkarma yetkisini devredebileceğine dair herhangi bir hüküm yok. Üstüne üstlük, yukarıda açıkladığım gibi, meclisin ancak özel ve yüksek bir sayıyla af çıkarabilmesi mümkün. Özetle, iktidarda getirilmek istenen bu düzenleme, hem hazırlanış itibariyle hem de içerik itibariyle Anayasa’ya aykırı. Hatta hazırlanış yönünden, TBMM tarafından çıkarılmadığı için yok hükmünde. Yani aslında ortadan kaldırmak için anayasa mahkemesine bile başvurmaya gerek yok, kendiliğinden geçersiz. Ancak hukukun gözetildiği bir dönemde yaşamıyoruz ne yazık ki…
Şimdilerde hiç bir hukuk adamının, hukuk ve anayasa bu şekilde olduğu halde anlatamadığı bu sıkıntıların, yarının özgür Türkiyesinin hukuk fakültelerinde ders olarak anlatılacağını umuyorum…
Bu arada Türkçe Olimpiyatları için, yanlış hatırlamıyorsam CHP iktidarı döneminde basılan 1 TL’ler vardı, ne oldu onlara?