Cumhurbaşkanımız tarafından, (kendilerinin tabiriyle) şimdilerin FETÖ Örgütü, evvelin Hoca Efendi Hazretlerine ithafen söylenmiş bir söz “ne istediler de vermedik” Haklı bir yakınma içeriyor, katılıyorum. MİT olayının patlak vermesi ile başlayan AKP-Cemaat zıtlaşmasından evvel, bütün devlet kadrolarını cemaatçilerle ben doldurmadım ki ben yakınayım.
Bu konuyu yazma gereği duydum çünkü Başbakanımız çıkıp hala cemaatla ilgili olarak “bizim zamanımızda palazlanmadılar” diyebiliyor. E koskoca başbakan onların zamanında palazlanmadığını söylüyorsa belki de cemaat benim veyahut sizin dönemizde palazlanmıştır olamaz mı? O halde herkes kendini aklasın, ben başlıyorum bile. Malum devir “iddia edenin iddiasını ispatla mükellef olduğu devir” değil çoktandır.
Eylül 2008, üniversite için Kocaeli’ne gittiğim ilk gün. Tabi dönemin şanslı cemaatlarinden birine mensup olmadığım için devlet yurduna yerleşmeye hak kazanamamışım. Misafir öğrenci için de yer kalmamış maalesef. Sabah 8’de otogara inip daha önce sadece bir kere kayıt için geldiğim şehirde akşama kadar başımı sokabileceğim bir yer bulmakla görevlendirilmişim. Tanıdık yok akraba yok, sokakta yatacaz yoksa. Daha otogarda başlamışlar çaresiz insan avında FETÖcüler. Öğrenci olduğumu anlamış olsalar gerek hemen yanıma gelip yurt imkanlarından bahsettiler. Ödemem gereken paranın cüzi bir şey olduğunu öğrenince ben yani şark kurnazı Ali BEYAZ, hemen detaylara yönelik sorular sordum. Yiyeceklerin esnaf tarafından himmet ile karşılandığı, bunun karşılığında esnafın dini bütün bizlerden tek beklediğinin ise bediüzzaman hazretlerinin (!) eserlerini okumamız, dini sohbetlere katılmamız, 5 vakit namaz kılmamız olduğu söylendi hemen.
“Üniversitede kızlar teklif ediyormuş” dedikodusunun gazıyla üniversite kazanan bana çok ters şeylerdi bunlar, kabul etmedim. Fakat akşam saatlerine gelince hala kalacak yer bulamamış olmanın verdiği yükle pişman da olmadım değil. Neyse, bir arkadaşın tavsiyesi üzerine öğretmen evini aradım. Merkezde yer olmadığını, 2,5 saat mesafedeki Yarımca mahallesindeki öğretmen evinde kalabileceğim söylendi. Taa Tüpraşa kadar gittim sırf geceyi dışarıda geçirmemek için.
Girişimi yaptıktan sonra, odama öğretmen olmadığı halde orada kalan 2 adam geldi. Konu konuyu açtı derken adamlar bana daha o günlerden hakimlik, savcılık hatta kaymakamlık vaadinde bulundular. Beni hukuk okuyan abilerle aynı eve çok cüzi bir ücretle koyabilecekleri, bu abilerin bana derslerimde yardımcı olabilecekleri, kendileri tarafından burslar sağlanabileceği gibi cazip tekliflerle ikna etmeye çalıştılar. Gece orada olacağım için kendilerine olumsuz hiç bir şey söyleyemedim. Yarın ola hayrola dedim. Sabahın 5inde odama girip namaza kaldırdıkların da dananın kuyruğu koptu. Daha uygun olsun diye yatırdığım 3 günlük vizitemi yakıp terkettim orayı. Çünkü uyku düşkünü bir adam olmak bunu gerektirirdi 🙂
Neyin ne olduğunu öğrenip düzenimi de oturtunca, kendim gibilerini bulup onlarla vakit geçirdim. Bu sebeple cemaat bir daha gündemimde olmadı. Ta ki arkadaşlarımdan birinin cemaatçi olduğunu, onun da aynı benim nusayri olduğumu öğrenmesine kadar. Bir Amerikan dizisinde yer alan dini bir espiriyi kendisine izlettiğim için tartıştık. Sonra da o gün bu gündür, yaklaşık 6 yıldır hiç konuşmadık. Sonradan farkettim ki nusayri olduğumu öğrenmiş, bahane bulmak istemiş uzaklaşmak için. Çünkü kat kat ağır espirileri göğüslemişliği vardır kendisinin. Ufacık bir espiriyi bahane etti. Şimdi kendisi FETÖ üyeliğinden cezaevinde. Gölcük Donanma Komutanlığında askeri hakimken alındı darbe sabahı.
Haziran 2012, son sınıfın son günleri. Devlet üniversitesini uzatmadan bitirebilen bir avuç kişiden biri olmanın haklı gururunu buruk yaşıyorum. Kafamda deli sorular. Önümde para kazanmadan geçecek koca 1 yıl; zorunlu staj. Nerde iş bulurum, kim beni alır derdiyle uğraşırken sınıfın FETÖcüleri ise herkesin içinde sınıfın göbeğinde birbirlerine “Cumhuriyet Savcısı bilmem kim” yazılı masa isimlikleri, dolma kalemler hediye etmekteler. Daha sınava dahi girmemişlerken hem de. O kadar eminler çünkü.
İş hayatında kendilerine sağlanan imkanlara değinmiyorum bile. Ben bugünlerime tırnaklarımla kazıyarak gelirken onlar evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış, mal mülk sahibi olmuşlardı bile.
Katıldığımız konferanslarda AKP’li belediye başkanlarına, yöneticilere, vekillere, bakanlara “Yurtlarımız yok, FETÖ yurtlarına mecbur bırakılıyoruz” dediğimizde korumaları tarafından yaka paça dışarı atılıp üzerine Fetullah diye ismiyle hitap ettiğimiz için tehdit edilenler bizlerdik. AKP’li işadamlarının burslarını FETÖcü olmadığımız için alamayan bizlerdik. Mülakat sonuçları çok önceden belli olduğundan hakim & savcı olamayan bizlerdik. Yani bizler ilk taşı atacak günahsızlardık.
Peki ya sizler kimdiniz? Neredeydiniz? Bu soruların yanıtlarını çok iyi biliyorsunuz. İnşallah itiraf edeceğiniz günleri de görecez. FETÖ’nün siyasi ayağı elbet ortaya çıkacak. Şimdi daha soruşturmalar yapılıyor. Yarın kovuşturmalara geçilip halka açık duruşmalar başladığında, iddianameler açıklandığında, içeri attıklarınız ortaya çıkarmayacak mı işbirliğinizi, itiraf etmeyecekler mi? İşte o zaman neler verildiğini bir bir öğreneceğiz. Bakalım o zaman ne olacak…
Ha bitmeden, bir sorum olacak. Peki FETÖ kimin zamanında palazlandı? İhraç ettiğiniz memurların kaçta kaçı sizin iktidarınız döneminde memuriyet kadrosuna hak kazandılar? İhraç ettiğiniz hakim & savcıların kaçta kaçı sizin döneminizde mülakatları geçip atandı?
Bütün savunmam bu kadardır…