Refik Halit KARAY’ın Eskici isimli hikayesinin en vurucu cümlesidir çiviler ağzına batmaz mı senin. Gurbette dilini konuşamayanların dolayısı ile kendisini anlamayanların arasında, ayakkabı onaran eskiciye herşeyi unutup bir anlık heyacanla soru soran küçük bir çocuğun feryadıdır. Kendisini anlamayanların arasında, yalnızlık hissettiklerinin arasında yaşayan bir çocuğun…
TV’lerde yeterince izledik olan biteni; Başbakan yardımcısı ile aynı şeyi söylen iki gazeteci “kaçma şüphelerinin olmaması; delil karartma, tanıklar üzerinde baskı oluşturma ihtimalinin bulunmamasına” rağmen tutuklandılar. Anayasayı, uymakla yükümlü olduğumuz Uluslararası sözleşmeleri bırakın, doğrudan ilgili kanunun ilgili maddesine aykırı bir tutuklama kararı bu hukuki anlamda, açık ve net.
Neden böyle bir karar verildi sorusuna gelince, cevabı düşündüğünüzden farklı. Hakimlik & Savcılık mülakatlarında görüntü kaydının neden kaldırıldığı sorusu sanırım herşeyin cevabını veriyor.
Yakın bir zamanda serbest kalacaklardır. Zaten ibret-i alem olsunlar diye verilmiş bir karar illa diğer hakimlerce bozulacaktır. Ama asıl üzerinde durulması gereken nokta; verilen cezanın aslında “devlet eliyle yapılan manipülasyonları, delilleriyle birlikte ortaya çıkarıp halkı aydınlatmak ve ülkenin adının savaş suçlarıyla anılmaması için gayret eden” basın emekçilerine verilmiş olmasının demokrasi üzerinde yarattığı olumsuz etki. Bu kararla bütün cesur kalemlere şu mesaj verilmiş oldu: “köklü bir gazetenin üst kademe yöneticisi bile olsanız; yazdıklarınız doğru bile olsa eğer aleyhimize yazarsanız canınız yanar” Yani bu karar, korkmadan yazan bütün yazarlara verilmiş bir gözdağı herşeyden önce. Ağzında çivi taşıyanlara…
İngiliz mahkemelerine atfedilen bir hikaye vardır. Delikanlının biri, geceyarısı sokakta bir genç kıza laf attığı için 10 yıl hapis yemiş. Bir laf için mi 10 yıl yedim diye hakime sorunca; hakim, İngiliz kızlarının geceyarısı sokaklarda yalnız dolaşabilme özgürlüklerini muhafaza için 10 yıl aldın demiş. Bu örnek herşeyi açıklıyordur herhalde.
Meslektaşım Diyarbakır Barosu Başkanı ise, bildiğiniz üzere oldukça şaibeli bir olayda 2 polis memuruyla birlikte infaz edildi. 1 metreden hedef vuramadığı halde kritik bir bölgede görev yapan polis memurlarını da bu olay sayesinde görmüş olduk. Kimi komplo teorilerinde belirtildiği gibi beyaz toroslar mı yoksa ypg-h mı katletti bilemem ama devletin her zaman ki gibi zaafiyetinin olduğu açık.
Ya istikrarcı kardeş ne güzel vuruyordun mührü 1 Kasım’da…
Söylememe gerek yok, rahmetli başkan da ağzında çivi olanlardandı. Hem de tarihi eserlerin dili olmuş, barış isterken. Ne kadar barış isteyen öldü bu aralar değil mi? Suruçta, Ankarada, Diyarbakırda… Kanla beslenenler işlerini iyi yapıyorlarsa demek.
Gavurun bir sözü var, “Ideas are bullletproof” diye. Türkçesi “Fikirlere kurşun işlemez”. Ne güzel söz, toprak olanlar sadece bedenlerdir; tutarlı bir fikri zihinlerden silemezsiniz, sahibini ödürseniz bile. Başkan öldü ama fikirleri daha güçlü bir şekilde yaşayacak.
Gazeteciler de rahmetli başkan da tıpkı Refik Halit KARAY’ın Eskici’sindeki çocuk gibiydiler oysa; kendisini (fikirlerini) anlamayanların arasında ve yalnız. Siviller için bile artık bu senin ölün, bu benim ölüm hesabı yapılabilecek kadar ayrışıp kutuplaştığımıza göre birçoğumuz da öyleyiz. Kendi memleketimizde yabancı ve yalnız…